Tuesday, December 19, 2006

yolunda giden birşey yok.herşey gidiyo ama yollar karışmış, herkes birbirinin yoluna sapmış, karmakarışık saçmasapan işler, bir yerinden tutsan diğer tarafı kaçıyor. çıkmazın içinden nasıl çıkılır?=))bu soruyu sorduğunda daha çok tıkanıyorsun çünkü zaten sorunun kendisi yamuk..."çıkmaz"sa içinden de çıkılmaz=))soruları sen sorarsan yanıtlarını hazırlayıp sormuş olursun.çünkü herşeyi yönetmek isteyen sensin.soru soracak insanlar lazım insanlara.dürüstçe.ama bu insanları kazanmak yine insanların işi. gün geçtikçe sorular bireyselleşiyor, kendi kendine sorulan, cevapları hazır sorular oluveriyor.ve çıkmazların içinden TABİ Kİ çıkılamıyor.alın size soru o zaman.çıkmazın içinden nasıl çıkılır??ya da üretin cevaplayalım beraber.

alıntı


Nazım Hikmet / Her Özgürlügün İcinde Bir Tutsaklik Vardir!

“Ekteki resim 9 yaşında bir çocuk tarafından çizildi.

Bana getirip "bu resim sana neyi ifade ediyor?" dedi. (Üzerindeki yazıyı yazmamıştı henüz)

Bir şeyler söyledim, çocuğun bakış açısını düşünüp neler ifade etmek istediğini tahmin etmeye çalışarak...

Ama verdiği cevap beni çok şaşırttı. 9 yaşının çok üzerinde bir anlayışla bana şunları söyledi.. “:

" Kuşlardan biri özgür görünüyor, öteki de tutsak.
Ama aslında ikisi de tutsak.
Çünkü özgür olan uçarsa arkadaşı düşüp boğulacak!"

Saturday, December 16, 2006

5kasım 2006
kapılar kapalı, mühürlü.hatta kapı yok,kaynak yapılmış.katil kıstırmış seni köşeye,sıkışmışsın,beklemektesin.ruhunun ölümünü,ruhunun cinayetini.katil buralarda.belki karanlık ruhunun katili.belki aşk.belki de zekan.evet.zekan ruhunun katili. Her şeyi bir yere bağlamaya çalışan mantığın,sebep sonuç kuralına takılmış o beynin ruhunun katili.karanlık sıkacak,zeka saracak,aşk yakacak,ruh kaçacak,kaybolacak,uçacak,buharlaşacak.belki bir gün yağmurda damlar gözyaşına.belki geri döner,yine sarar bedenini.sonra o yağmurda birini görürsün,ruh heyecanından sarar belki tekrar.sonra karanlık sıkar,zeka sarar,aşk yakar ve pufff…ama bulutlar hep var.yağmur hep yağar,gözyaşı hep düşer,ruh içinden kayar gider,sonra yine gelir gözyaşından kalbine akar,yine sarar seni,yine heyecan katar,yine acıtır.

mady said...

yüzünü dökme küçük kız
bırak üzülmeyi
yalnız sen misin bir düşün
unutan sevilmeyi

her siyahın bir beyazı
gecelerin gündüzü de vardır

yüzünü dökme küçük kız
kızma onlara
yalnız sen misin bir düşün
zincir oranda buranda
her tutsağın bir kaçışı
uykunun uyanışı da vardır

yüzünü dökme küçük kız
yaşamın anlamını bul
sonra dinle kendini
yolunu bil

her siyahın bir beyazı
gecelerin gündüzü de vardır

Bülent Ortaçgil

Wednesday, December 13, 2006

fon müziği:life is what you make it/zinoba

11eylül2006
küçük kız otogardaydı yine evine doğru yola koyulmak için...bavullarını muavine verdi, hemen otobüse bindi.sanki o an binmese o otobüse, bir daha hiç binemeyecekti.ama biliyordu ki, sadece hayallerdi güzel olan.insanlar her zaman hayalleri bozardı.küçük kızın elleri o kadar küçüktü ki, engelleyemezdi insanların hayallerini buruşturmasını. işte bu yüzden erkenden bindi o otobüse.Gözlerini kapattı ve beynindeki filmi tekrar tekrar sarıp izledi.bu sefer başrolünde olduğu o gerçek filmi izledi,izledi,izledi...zaman geçti, küçük kız denizleri geçti, şehirleri geçti ve yine geldi çöplüğüne."dınnz" diye bir sesle film durdu, kız ayağa kalktı, otobüsten indi ve bavullarını aldı.gerçeğini ardında bıraktı; yoluna koyuldu.yapılacak çok rolü vardı.insanların oyunlarında figüranlara ihtiyaçları vardı.insanların hayatlarını tamamlamaya hazırdı yine...ama yanlız kaldığı o bir an yine beyninde gerçeğini sardı,sardı izledi hep.


not:tabi bu gerçekliğin toplamı ütopya.ama insan kısa bir süre de olsa inanmak istiyor böyle bir gerçekliğin olabileceğine...

Monday, December 11, 2006

bir kaplumbağam olsun istiyorum(vosvos) rengi önemli değil.eski olsun teklesin.yani arabam gibi olmasın,kaprisli olsun biraz.dostum gibi olsun. Alayım kaplumbağamı, düşeyim yollara tek başıma.ama çevre yolundan gitmek lazım:Dbomboş olsun yol.hehe çok basamam kaplumbaacımla ama olsun.insan istemiyorum. Eskifoça’ya gideyim bari:D yine huzur dolayım bi. foçam benim!!!hayallerimin mekanı,hayallerimin olmazsa olmazı…park edeyim vosvosumu, sonra deniz kenarında bir kahvaltı, yanımda getirdiğim termostan bir bardak çay,sonra kulağımda walkman im denizi izleyeyim, defterimi çıkarıp bir şeyler yazarım belki. Sonra orada bir arkadaşa rastlamak da lazım.uzun zamandır görmediğim, çok sevdiğim biri olsun.onunla oturalım birer bira içelim sohbet edelim, eskilerden bahsedelim. veya yeni biri de olabilir.oraya aynı beklentilerle gelmiş biri:D sonra yine yeni birini tanımanın heyecanı kaplasın içimi, tanıştığıma memnun oldum dedikten sonra eve gitmek için vosvosuma koşarken antikacıya gireyim, güzel bir daktilo var orada, benim için bekliyor.hemen daktilomu kapıp evime dönerken aklımda bir hikaye…o kadar oturmuş ki kafama acilen yazmam lazım, neredeyse kenara çekip başlayacağım orada yazmaya!ama yine sorumluluklarım var,hayallerde bile peşimi bırakmayan:Dyani hayalim biraz gerçekçi olsun ki imkansız görünmesin gözüme di mi ama:Dneyse sorumluluklarım diyorduk.annemler merak eder arabayı kenara çekemiyorum yani:Dveya bir yerlere gidip daktilomun başına geçemiyorum, veya eve gidip direk odama giremiyorum merhaba ve günün özeti olmadan:Dneyse eve giriyorum muhabbet ediyorum falan sonra odama geçiyorum.daktilomu alıyorum, ve tüm cümlelerim gitmiş…yine gitmişler.kızamıyorum kimseye.yine kendime sinirleniyorum.hayallerim ve sorumluluklarım çatışıyor içimde.yapamadığım her şey için nedir bu kendime olan öfke?

Saturday, December 09, 2006

3kasım2006
Yollar biter, yıllar biter,sözler biter,gözler biter.biter işte.biter.biter,gider,çok uzaklara.kalbinde,en dipte bir yerde alır kafasını dizlerinin arasına,saklanır.sonbahar yapraklarına saklanır.yaz gelmeden de çıkmaz herhalde ortalara.beklemeyin artık.bitti yine.yok artık.gitti

anonymous'a...

çok güzel yazmışsın.sağol. yazmaya devam o zaman:)ama kimsin???

Saturday, December 02, 2006

bazen çok boş işler yapıyormuşum gibime geliyor.bu blog mesela...yani nedir bu?bi bilgi yok , insana kattığı birşeyler var mı?tartışılır.silesim geliyor, kıyamıyorum.neden kıyamıyosam?orası da meçhul. yani bu blog silinse insanların hayatından birşey eksilmiş olacak mı?hayır=)o yüzden yazasım gelmiyor. artık blog yok galiba:)yararlı birşeyler yayınlayacak seviyeye gelene kadar yok blog falan.belki canım çeker, elim gider yazarım.o zaman da sarhoştum hatırlamıyorum=))))

Wednesday, November 29, 2006

Sunday, November 26, 2006

Can Baba'ya (Can Yücel) göre de herkesin mal
beyanı böyle olmalı:

1-Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2-Gökyüzünde bir bulut
3-Bitlis'te beş minare
4-Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5-Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir
fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
6-Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
7-Palandökende bir palan, iki döken
8-Kastamonu'da üç kasto
9-Üç fay hattı
10-Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11-Dünyada mekan
12-Ahirette iman
13-Denizde kum
14-Uzayda yerçekimsizlik
15-Bir çuval gazoz kapaği
16-Bi kiprit kutusu sigara izmariti
17-On sekiz saç biti
18-Biri ingilizce 6 adet küfür
19-Yirmi tane boş naylon poşet
20-Sevenlerin kalbinde kurulmus bir taht
21-Bi sürü saç sakal, kıl,tüy,yün
22-Uç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank
24-Iki büyük taş kütlesi
25-Bir adet ağaç gölgesi
26-Üç kuş kanadı sesi
27-Bi sürü kedi köpek
28-Bi marmara denizi
29-Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
30-Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31-Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32-Nakit 15 kuruş
33-Anne babadan kalma yarisi yasanmis bi ömür
YARINLAR EMEK İSTER !

Thursday, November 23, 2006

....

bu hayat iyi olanlara zulüm, iyi olanlara zor, zekasını kullananlara mutsuz, salak olanlara kolay, düşüncesizlere mutlu, anlamda kaybolanlara boktan, bodozlama gidenlere basit…eğer iyi insansan, düşünüyorsan azcık, zekanı çalıştırıyorsan, ben buradayım deyip bir şeyler üretiyorsan yok başka bir cehennem, yaşıyorsunuz işte!!!bu kadar haksızlık, bu kadar sevimsizlik, kötülük, pislik varken anca temizlere tertemizlere, kirlenmemişlere mi geçirebiliyor sözünü bu kötülükler. Eğer böyleyse ben yokum=((

Wednesday, November 22, 2006

gerzeğin saadeti

x kişisi:selam
queen of nothing:selamm
x kişisi:nasılsın
queen of nothing:ii
x:mustafayla konusuyorum
queen of nothing:=D
queen of nothing:o kiim
X:sewgılım
X:bılmıyomusun?
queen of nothing:bilmiodum
queen of nothing:hangi mustafa
queen of nothing:bizim okuldakimi
X:benım kactane sevgılım war
X: ?
queen of nothing:ne bilim ya
queen of nothing:D
X:evet bızım okuldakı
queen of nothing:)
X:melihten ayrıldım
X:bılıyosun deme
queen of nothing:hayıır
X:nasıl hayır daha cıkıyorum mu zannedıyosun?
queen of nothing:melihi bilmiodum ki
queen of nothing:ya ben nehiir
queen of nothing:D
X:P nehır kım ?
X:mustafa kım
X:pekı
X:okuldakı?
queen of nothing:şu an knuştuğun insan
X:D
X:saka yapıyorum
X:sadece
queen of nothing:D
X:mustafa benım 2.5 senelık sewgılım
X:sana solemedım mı
queen of nothing:hımm
queen of nothing:yoo
queen of nothing:ya sen mustafasın da melisin netinden mi konuşuyon
queen of nothing:kontrol amaçlı falan
X:(kırmızı yüzlü smiley=))
queen of nothing:yani ben melisle konuşmadım hiç sevgili mevzuu falan
X:napayım ya pıskopatlık ıste
X:;)
X:askerdeyım o yuzden
queen of nothing:alla allaaa
queen of nothing:ben melisin projede çalıştığı bi arkadaşıyım
queen of nothing:yani benle bu tip mevzular konuşmaz
queen of nothing:samimi deiliz
queen of nothinga:ma için rahat olsun yani
X:tmm ole olsun
queen of nothing:ama yani benim böle bişiden haberim olsa yani sevgilim bana böle bişi yapsa büyük kavga çıkar
X:yaaaaa tamam bızde kawga ederız ozaman
X:sana ıı projeler ben sıkıldım cıkıyorum

Saturday, November 18, 2006

15kasım2006
bu hayat olay kahramanı değil de yazar olmak isteyenlere koyuyor galiba.nerde yazar varsa dertli.çünkü alışmış adam yazmaya.olay kahramanlığını sevmez, o anca kendisi kahraman yaratır.sonra önüne olaylar çıkar, ne kahraman olmak işine gelir, ne de yazar olabilir.böyle bi senaryo kimin fikriydi ne saçma diye eleştirir durur sonra.yazarların ortak makus kaderi de bu olsa gerek…
15kasım 2006
birgün daha eskiyor ve ben yine kalkıyorum yatağımdan.belki bok gibi hissediyorum o gün ama yürümesi gereken bir şeyler var,dönmesi gereken çarklar, sorumluluklar…düşlerimi yorganın altında bırakıp başlıyorum hazırlanmaya.ve en son dişlerimi fırçaladıktan sonra tam kapıyı çekip çıkacakken aah diyorum gülücüğümü evde unuttum!!sonra ayakkabılarla içeri giriyorum, sessizce o güne yakışan gülücüğümü takıyorum ve başlıyorum yürümeye…yollar uzun,düşler karmaşık, düşünecek çok zaman var.düşündükçe düğüm olan, düşündükçe yoran düşler. O gülücükler yokken işler zor,anlatmak güç.anlaşılmak güç.en iyisi rol mü yapmak yani?yolunda gitmeyen ne var nehir?neyin var?nooluyo ki böylesin?sebebi ne?bunalmak mı istiyosun?bu mudur yani?olay buysa ben gülücüğümü takarım, yola çıkarım.başka yolu yok bunun. Çözüm yoksa yorum da yok bundan sonra.yorumlar bir süreliğine rafa kaldırıldı.ağlatmayın beni.gülücüğüm ıslanıyor.

Not:sormayın neyin var diye=)yok bişeyim.yazmayı seviyorum.siz de okuyun işte. Okuyun geçin.hepinizi çok seviyorum=)

Friday, November 17, 2006

HAC-PAULO COELHO

"yürekten savaş hayallerimiz uğruna verilen savaştır.gençken ve hayallerimiz yüreğimizde ilk kez tüm güçleriyle patladığında çok cesuruzdur.ama henüz nasıl savaşılacağını öğrenmemişizdir.büyük bir çaba göstererek nasıl savaşılacağını öğreniriz, ama o zaman da artık savaşa girecek cesareti kendimizde bulamayız.o yüzden kendimize yönelir ve içimizde savaşırız. kendimizin en kötü düşmanı olup çıkarız.hayallerimizin çocukça olduğunu, gerçekleştirilemeyecek kadar zor olduğunu ya da hayatı yeterince tanımamamızdan kaynaklandığını söyleriz.yürekten savaş vermekten korktuğumuz için hayallerimizi öldürürüz."
sus.gülümse.gülümse.sırıt.gülümse.gülümse.sus.sus.sus ve gülümse.bulaşmasınlar,sormasınlar.sadece gülümse.
bir iki yıl önce bir yazı yazmıştım, unutulmak bir çarşamba günü diye.ne kadar koyar insana =)cuma bile değil,sadece sıradan bir çarşamba günü unutulmak...hiç olmamışsın gibi, hiç yokmuşsun gibi.eternal sunshine of the spotless mind

Sunday, November 12, 2006

arkadaşlar yorum neyin yazmadığınız için çok teşekkür ederim.defterime yazdığım kadar rahat yazıyorum artık.(dil çıkaran sitemkar smiley=)))

STATÜLER!!!

hayatım boyunca takılmışımdır bu statü olayına.etiketler diyelim kısacası.en yakın arkadaş etiketi, dost etiketi,en yakın erkek arkadaş etiketi,sevgili etiketi, iyigün dostu etiketi, kötü gün dostu etiketi, bok püsür…insanlara statü belirlemek, onları etiketlemek benim işim değil.yapmam, sevmem.hatta hoşuma gider-di- bu özelliğim.ama hayatımın öyle bir noktasına geliyorum ki, o etiketlerden birine ihtiyaç duymaya başlıyorum. Yine bir yanlışımı yakalıyorum hayata bakışımda.aslında tek bir yanlışımın alt başlıklarından biri bu da. Evet, etiketlere ihtiyaç duymayan benim, diğerleri değil.barkodum olmadan da anlayabiliyorum deterjan mıyım yoksa orkid mi…ama insanlar etiketleriyle var oluyorlar resmen. Yani sen onlara sen benim şuyumsun demezsen, orkid taklidi yapan deterjanlar oluveriyorlar birden kendilerince.öyle ki, sen sormaya utanıyorsun “sen benim neyimsin?”diye. orkidim mi yoksa deterjanım mı?????

normal mi sence?

benimki teoride basitlik değil,ya da pratikte basitlik.dediğim şey anlamda basitlik.belki insani olarak çok zor şeyler.misal;çalışmak, para kazanmak, doğmak, ölmek, hasta olmak, sağlığını korumak vesaire.belki insanlar için pratikte zor şeyler bunlar.ama şöyle bir durup düşündüğünde, bu dünya bunun için mi var?doğmak, para kazanmak adına idealler denizi yaratmak, sonra sermayen yoksa-hem manevi hem maddi yönden- bu ideler denizinde boğulmak, veya güçlü olup kariyer yapmak, evlenmek çocuk doğurmak ve yine idealler denizine çocuklar salmak…bu mudur yani yaşamamızın amacı. Bunun için mi atmışlar bizi bu çukura da bu yüzden mi uğraşıyoruz sonrasını bilmediğimiz bir şey için??yani inançla bağdaştırmamak lazım bunu aslında.dinsizlik veya ona benzer bir şey değil benim söylediğim şey. Yani piyon muyuz, ya da kobay mıyız? Veya başkalarının hayatlarını tamamlayan figüranlar mıyız?ve hatırlamadığımız bir karede bile olsa bize sordular mı piyon olmak istiyor musun diye? Anlam da basitlikler bütünü.ihanet mesela.eğer hayat bu kadarsa, anlamı buysa ihanet de anlamda basitlerden biridir. Ve de madem ki her şey anlamda bu kadar basit, ihanet de bana koymaz açıkçası…zaten basitliğinden koyan binbir şey varken neden onlardan biri daha çok üzsün ki? Ne de olsa bunu yapan “ insan”. Anlamda basit, çelişkide komplike, pratikte zor.ama mekanizma aynı,anlam aynı…eğer değecek bir şey varsa bu hayatı yaşamaya, eğer burada biten bir oyunsa bu o da sevgidir.anlamda basit olmayan, çelişkiye düşürmeyen tek şey.tek gerçek.tek uğraşılması gereken.bu kadar basit insanlar topluluğu arasında belki karşılık bulamayacağın, ama bu basitlikler arasında bir yıldız gibi parlayacak olan tek şey sevgi.ancak böyle çare bulabiliyorum derdime. Eğer bu anlamda basitlik böylesine acınası bir şekilde kabullenilmişse, ve insanlar artık bazı şeyler hakkında bu kadar düşünmüyorsa, bu kadar bilinçsizce bazı şeyleri harcayıp sonra depresyon ilacına başlıyor ve neden diye bile sormuyorlarsa kendilerine, o zaman kocaman idealler denizimiz bile kurumuş, hayatımız sönmüş demektir.uğraştığımız şeyler yalan, sonuçlar kıyılar değil, çünkü denizimiz kurumuş, kıyılar ifadesiz, insanlar manasız, zaten nereye neden gittiklerini bilmiyorlar. Neyi niye yaptıklarını bile sormadan kendilerine, otomatiğe almışlar, hiçbir şeyi kurallarına göre oynamazken, bu hayatı aynen senaryodaki gibi oynuyorlar.sonra gelsin prozak mı yatıştırsın bizi, uyku mu koparsın bizi bu anlamsızlıktan, rüyalar mı, depresyonlar mı, aşklar mı?

Friday, November 03, 2006

????????????????????????

mutsuzum. düzeltmenin elimde olmadığı durumlardan nefret ediyorum. bu tadını çıkaramayacağım bir mutsuzluk,iç sıkıntısı. bağırsam şöyle bi OOOOOOOOFFFFF. NİYE HERŞEYİ KONTROL ETMEK ELİMDE DEĞİL????????

Wednesday, October 25, 2006

foça hep sepya karelerde

foçaya gittim bugün.foça yine eski, yine güzel,yine samimi,sıcak,durağan...yine masalların kasabası foça.yazarların, müzisyenlerin şehri,fotoğrafçıların şehri.arasokaklar yine sepya, eski evler siyah beyaz karelere oturmuş...huzur dolup taşmış yine sokaklarından.yanlızlık içinde bile büyüyen bir huzur.çağrışım yaparsan;foça deniz yanlızlık huzur deniz huzur deniz huzur...balıkçılar, kediler,sokak arasında merdivende oturan teyzeler,huzur...dibek kahvesi, gazete keyfi, sigara içmesem de kompozisyonu tamamlayan sigara keyfi, huzur...kayalıklar, bira, aşklar, hayaller ve yine huzur...foça durmuş, sen atmışsın kendini içine,derin derin bakmışsın denizine, bir oh demişsin için deniz kokusu dolmuş,daha ne ister bu nehir söyleyin banaaa=)))

Tuesday, October 24, 2006

mor koltuğumun hayalleri-izmirin hayal kurma sahası kıtlığı=)

yine aylardan ekim.yaz geçmiş gitmiş.kış kapıya dayanmış.ceketleri çekmişiz, battaniyeyi dizlerimize koymuşuz,daktilonun başında…-hoop noluyo benim hiç daktilom olmadı kineyse.yine kendime geliyorum.laptopumun başındayım.napalım bununla da idare edebilirim.ama en yakın zamanda bi daktilo almalı.almalı ki 7 mahalleyi uyutmasın.zaten aile halkı bu gece oturmalarımdan işkillenmekte, bi de daktilonun taktuklarıyla beraber beni evden atarlar heralde.neyse ben ana mevzuya döneceğim…

aylardan ekim demiştik, yaz geçmişti, kış gelmiş, yapraklar dökülmüş, ben hala koltuğumdayım.hayallerimi yatırmışım kucağıma onlara ninniler söylüyorum.o kadar yüklü ki kucağım hayallerle, kalkamıyorum ayağa.öyle bir senaryoyla gönderilmişim ki buraya, ne yapsam o hayaller hep kucağımda, hep kendilerini büyütüp duruyorlar.gerçekleşmesine ramak kaldığı için ardı arkası kesilmeyen umutlarımın hayalleri…mor koltuğumun hayalleri…gözlerimi kapatıyorum yine, yine gülümsetiyorlar beni.sonra dınzzz açıyorum gözlerimi.biri gülümsediğimi gördü mü acaba diye bi kolaçan ediyorum etrafı her seferinde.sanki öğrenseler, hayalim eskiyecek…ben de öyle bir çocuğum işte.oyuncaklarım göz kapaklarımda, onlar kapandığında mutluyum, huzurluyum,heyecanlıyım…herkesinki kadar ironik olan hayatım bana bunu sağlıyor.iyi mii kötü müü hala çözemedim. Her şeyin olayazmasından bıktım mı?yoo bıkmadım aslında ama ya bir şey de oluverseydi fena olmazdı haniama işte bu benim hayatım.bu da benim ironim.benim ironim olayazmalar üzerine kurulduysa, elden bir şey gelmez artık di mi?kazancına bakmak lazım bazen de.mor koltuğum rahat,hayallerim uçuyor gözlerimin önünde, gülümsüyorum, gözlerim küçülerek kayboluyor ve işte böyle bi nehirde akıp gidiyorum.bazen kayboluyorum,taşa çarpıyorum, bi durup bakıyorum ve yola devam.tam gaz hayallerle, tam gaz ileri.sonbahar yaprakları yok ama izmirde, şöyle yapraklar arasında güzel bi hayal kuralım…napalım.memleketimizin kuruyan yaprağı, yağan karı yoksa bizim suçumuz mu?bizim de yağmurlarımız var, altında dolaştığımız, toprak kokusunu içimize çektiğimiz yağmurlarımız.
blog uma link eklemeyi bilmiyorum efendim.bu sebepten mütevellit şu linke tıklayın diyorum okumayı sevenlere. www.netlarus.com/flu
çok hoşuma giden yazıları var bu şahsın.kendisini tanımıyorum.tesadüfen bulunmuş bir blog. heralde kendimden bir çok şey bulduğum için durup durup okuyorum bu yazıları.keşke tanıma imkanım olsaymış.neyse, ilginizi çekerse, kendinizden birşeyler bulabileceğiniz bir blog. sıkılan yapışsın=)

Thursday, October 12, 2006

hala anlatmaya çalışıyorum...

sözle anlatılamayacak şeyler var.anlatmak istersin,anlatamazsın."bu şey gibi"dersin,"şey gibi..." belki bir iç çekişin yetecekken karşındakine, sözler varsa sırf uzar da uzar ve hiçbir zaman yerine ulaşmaz.oysa duygular,mimikler pıt gelir kalbine oturur.sevdiğin misafirse içeri alırsın,oturtursun,kalbinde yer açarsın.istemezsen kapıya dayanır,zili çalar da çalar.OOOF dersin sen, nefes alamayacak gibi olursun.bazen de seversin,alırsın içeri.gitmesin,sıkılmasın diye izzet-i ikramlar derken,boğarsın.sonra o kaçar gider,sen oturduğu yere bakar kalırsın.orası bomboştur.işte bu boşluk kapıdaki istenmeyen misafirden daha çok OOOF dedirtir insana.OOOOF

bir garip duygu

güvenmiyorum.etrafımı öyle bir güvensizlik sarmış ki nefes alamıyorum.önümü göremiyorum,arkama bakamıyorum.sadece güvensizlik var.kocaman bir güvensizlik.bu denli güvenmek istediğim bir zamanda nerden geldi bu duygu?geldi yapıştı yine bütün hayatıma.tüttü sindirdi yine kokusunu üstüme.geçti sıçrattı yine çamurunu yüzüme.geçtiii gitti beni çamurlar içinde bırakarak.ben yine baktım kaldım insanların arkasından.yine gözlerim doldu,üzüldüm basitliklerine,üzüldüm kaybettiklerime.sonra bir ateş yaktım,tüm fotoğraf karelerini attım ateşe.teker teker hepsinin yüzü kayboldu.teker teker eriyişini izledim.yavaş yavaş ateş söndü,kocaman bir kül yığını kaldı.yine bilemedim,üfledim küllere doğru.yine üstüme sindi bu küller...ya şimdi ne olacak??

kaos

kaç doğru var dünyada?kaç insana göre kaç doğru?bu doğrulardan hangisi doğru?ya da eğri olanın doğruluğuna inananlar kimler?neden insanlar neyin doğru olduğunda bir karar kılamıyor?nasıl yanlışlar insanlara bu denli doğru geliyor?ya da bizim yanlış olarak değerlendirdiklerimiz aslında doğru mu?doğruysa kime göre doğru?bize göre olmadığı kesin=))

Thursday, September 28, 2006

Wednesday, September 27, 2006


bunca yıldan sonra,bunca yoldan sonra yine beraber olmak,her geçen gün daha da aynı şeyi hissetmek...ne düşündüğümü düşündüğünü bildiğim biriyle yaşamak...işte bu şans.kimsenin eline geçmeyen, veya değerlendirilemeyen şanslardan.biz bunu değerlendirdik işte.bu değere öyle değerler kattıkki, satın almak isteyenleri kovaladık hep.karşımıza yokuşlar çıktığında birbirimizi taşıdık.birimiz düştüğünde diğerimiz ayaktaydı çoğu zaman.ayaktaki düşeni zorlamadı hiç.hiç sürüklemedi peşinden.bekledi durup,kanayan dizlerindeki kanın pıhtılaşmasını.sonra hadi dedi,hadi gidelim...ve yine beraber ayağa kalktık biz.bazen beraber düştük o yokuşta.etrafımıza baktık, bizi kaldıracak kimse yoktu bazen,o zaman da oturduk doya doya güldük ağlanacak halimize.kısacası biz kendi küçük dünyamızı yarattık.başkalarının anlamadığı, anlayamayacağı,giriş kapısını bulamadığı bir dünya yarattık.yani bu şey gibi,tek bir frekans yaratmak...kimsenin algılayamadığı,sadece bizim duyduğumuz bir frekans.biz bu frekansta birleştik, konuşmadan anlaştık, sormadan kabullendik bazen,sıkmadan gevşettik,silmeden sözleştik...

Tuesday, September 26, 2006

.....

insanlar pisleniyor.gün geçtikçe pisleniyor,kokuya da alışıyorlar üstelik.yüzsüzleşiyor, çirkinleşiyor,acı vermeye başlıyorlar.tüm dünyayı sarıyorlar pis, durgun bir göl gibi.pisliğin dumanı havaya yayılıyor,gözlerimiz görmez oluyor.ağlıyoruz daha berrak görebilmek için.ama gözyaşlarımız artık bizi berraklaştırmıyor.sadece gözlerimizi kızartıyor,açılmaz hale getiriyor.kapalı gözlerle yaşıyoruz hayatımızı.kokuya alışıp tüm pisliklere göz yumarak.her geçen gün bu sulardan tiksinip kendimizi yine içinde bularak yaşıyoruz.ve bir çözümü yok bunun.çünkü artık gözyaşlarımız bizi berraklaştırmıyor.sadece kalbimizi yakıyor her damlanın düşüşünde...

Thursday, September 21, 2006

bergamutlu gün

çok keyifli bir gün.gece değil, karanlık değil, karanlık değilim.çayı pek sevmediğimi sanırdım.ne de güzel geldi onca kalabalığın ardından tek başıma çay içmek. bütün gün müzik dinlemeyi, yanlızlığı özlemişim.yatakları topluyorum, elimi çarşafım üstünde gezdirdim.dümdüz oldu.bembeyaz, dümdüz...şöyle bir baktım. o bile keyif verdi.çayımı elime aldım.kokladım, bütün içim bergamut kokusuyla doldu.hayatın trafiğinde kırmızı ışıkta takılmış bir gün bugün=)

sevdiğim...

sevgilim değilsin sen benim,sevdiğimsin.eski şarkılardaki gibi.sevdiğim…çok eski,çok nostaljik bir deyim.eski zamanlardayım.ruhum eski,duygularım…bu yüzyılın duyguları değil bunlar.kim verdi bu duyguları bana?kim nerde unuttu da ben el koydum bu duygulara?hakkım olan mıydı acaba bu.yoksa çekmem gereken ceza mı?iki zaman arasında sıkışıp kalmak ceza mıydı yoksa bir hediye mi?

Monday, September 18, 2006

küçük şeyler

uzuun zamandır blog a yazı yazasım gelmiyor.aslında birsürü yazı yazdım ama,ama işte...son yazdığım yazıyı okudum,sonra güldüm kendime.aslında pek de algıladığım gibi değilmiş olaylar. çok farklı, çok daha güzelmiş...sonra hayatıma bir baktım, monotonluktan şikayet ettiğim yıllara.hepsi birbirinin aynı geçen günlere baktım.geride bırakmışım onları.şikayet etmeyi, sıkılmayı bırakmışım.sevindim kendi kendime."küçük şeyler,küçücük şeyler,bizi sevindiren,üzüldüren,hepsi de küçücük şeyleeer"küçük ama kalbini dolduran,taşıran şeyler...

Monday, September 04, 2006

sıkılıyorum.düşünmeden duramıyorum.hiçbirşeye dikkatimi toplayamıyorum.hayal kurmanın sonucu bu işte."hiçbir gerçek hayali kadar mükemmel olamaz".hatta hayalinin kıyısından bile geçemez.yine duvarlar kalkıyor,yollar kapanıyor.nehirler birleşiyor ve kendi mekanlarında takılmaya devam ediyorlar. yine moduma dönüyorum.yine sessizlik var.yine kalabalık var ve ben varım.kalabalıktan kopuk, köşe koltukta oturuyorum.ama işin kötüsü artık ağacımda değilim.indirdiler beni oradan.eskiden karışmadan sadece eleştiren nehir vardı ya ağaçta, hayatı oynayan nehiri izliyordu;artık ağaçtaki yok. o indi bir ara ağaçtan.işte şimdi de çıkamıyor ağaca. düşünüyor,sıkılıyor...hayalinin acısını çekiyor.o kocaman hayalinin.imkansızın hayalinin acısı.

Monday, August 28, 2006

çimlere oturamıyoruz,kene var.kedileri sevemiyoruz kuş gribi var.gece yolda yürüyemiyoruz, kötülük var.sokakta müziğimizi son ses açamıyoruz, araba çarpar.evde son ses açamıyoruz, komşular çarpar=)ağlayamıyoruz,neden arayanlar var.gülemiyoruz, gocunanlar var.küfredemiyoruz etik var.sittirin hepsini yawww!!!sadece biz varız!dünya kirlense de inadına yaşamak lazım doyasıya.oyunlara aldanmamak lazım,kirlenmemek lazım, duygularını bağıra çağıra söylemek lazım.=)

Sunday, August 20, 2006

sıkıntılı bir gün, ama ardından güzel bir son ve dışarı çıkıyorum,gökyüzüne bakıyorum,havai fişekler patlıyor...binlerce renk!tesadüfler beni seviyor artık diye geçiriyorum aklımdan.hayatım boyunca tutmayan dileklerimi,çıkmayan fallarımı affediyorum.

??????

sahip olduğum hiçbirşey gerçekten benim değil.bu gerçekten böyle mi?bazen yabancılaşmak normal mi?şöyle 1-2 gün dalıp gittikten sonra kafanı kaldırdığımda herşey yabancı geliyorsa,ne hissetmeliyim?yıllarca aynı odada yaşamışsındır,ama bir bakarsın ki o oda sen değil,yabancısın oraya.ait olmak çok farklı birşey.kendini bir yere ait hissetmek.ve ben hiçbir yere ait değilim.ve sahip olduğum hiçbir şey gerçekten bana ait değil mi??

cos nothing ı have is truly mine

bazen size de olur mu bilmiyorum ama ben bi şarkıyı arka arkaya 100 kere dinleme kapasitesine sahibim.bir liste yapıp onu sabahtan akşama hatta diğer akşama kadar dinleyebilirim=)bu aralar 3 takıntı şarkım var.1.don't speak 2.seni düşünmek güzel şey 3.life for rent.life for rent in sözlerinden beğendiğim kısmını aldım.bu tamamı değil ama...çok güzel sözleri.

LIFE FOR RENT-DIDO(kiralık hayat)

[ But if my life is for rent and I don't learn to buy
Ama eğer hayatım kiralıksa ve satın almayı öğrenmiyorsam

Well I deserve nothing more than I get
O zaman sahip olduğumdan daha fazlasını hak etmiyorum

Cos nothing I have is truly mine
Çünkü sahip olduğum hiçbir şey gerçekten bana ait değil ]

I've always thought that I would love to live by the sea
Her zaman denize yakın bir yerde yaşamaktan hoşlanacağımı düşünmüşümdür

To travel the world alone and live my life more simply
Dünyayı tek başıma gezmeyi ve hayatımı daha basit yaşamayı

I have no idea what's happened to that dream
Bu hayale ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok

Cos there's really nothing left here to stop me
Çünkü burada gerçekten beni durdurabilecek hiçbir şey kalmadı

It's just a thought, only a thought
Bu sadece bir fikir, yalnızca bir fikir

Nakarat :
[ But if my life is for rent and I don't learn to buy
Ama eğer hayatım kiralıksa ve satın almayı öğrenmiyorsam

Well I deserve nothing more than I get
O zaman sahip olduğumdan daha fazlasını hak etmiyorum

Cos nothing I have is truly mine
Çünkü sahip olduğum hiçbir şey gerçekten bana ait değil ]

I've always thought that I would love to live by the sea
Her zaman denize yakın bir yerde yaşamaktan hoşlanacağımı düşünmüşümdür

To travel the world alone and live my life more simply
Dünyayı tek başıma gezmeyi ve hayatımı daha basit yaşamayı

I have no idea what's happened to that dream
Bu hayale ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok

Cos there's really nothing left here to stop me
Çünkü burada gerçekten beni durdurabilecek hiçbir şey kalmadı

It's just a thought, only a thought
Bu sadece bir fikir, yalnızca bir fikir

Nakarat
While my heart is a shield and I won't let it down
Kalbim bir kalkanken ve onu indirmeyecekken

While I am so afraid to fail so I won't even try
Başarısız olmaktan, denemeyi bile göze alamayacak kadar korkarken

Well how can I say I'm alive
Yaşadığımı nasıl söyleyebilirim

Saturday, August 19, 2006

Friday, August 18, 2006

kendimi külkedisi gibi hissediyorum!!

Wednesday, August 16, 2006

bugün böyleyim:!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!aşırı dozda uyarılmış gibi.havada gibi.yere düşücek gibi olursun da kalbini ağzında hissedersin ya.öyle işte.sanki bi kutu neskafe içmişsin gibi.sürekli telaşlı, huzursuz ama mutlu.hep mutlu.içinde pembe kurdeleler varmış gibi.birsürü pembe kurdele yutmuşsun gibi.gözünü kapadığında jimnastikçilerin kurdeleleri olur ya dalgalanır havada,onlar uçuyormuş gibi.mutlu gibi.yani mut um fazla kaçmış bugün=)güzel bi gündü=)böyle işte.güzel.hoş.boş.bol kurdeleli.bol pembeli.

Monday, August 14, 2006

ıronıc-alanis morisette

An old man turned ninety-eight
Doksan sekiz yaşına basmış bir adam

He won the lottery and died the next day
Lotoyu kazandı ve sonraki gün öldü

It's a black fly in your Chardonnay
Bu beyaz şarabında bir kara sinektir

It's a death row pardon two minutes too late
Bu iki dakika gecikmiş idam affıdır

And isn't it ironic...dontcha think
Ve bu ironik değil mi...sence de?

It's like rain on your wedding day
Bu düğün gününde yağmur yağması gibidir

It's a free ride when you've already paid
Sen paranı ödedikten sonraki bedava gezidir

It's the good advice that you just didn't take
Bu dinlemeyip geçtiğin iyi tavsiyedir

Who would've thought...it figures
İşe yarayacağını kim düşünürdü ki

Mr. Play It Safe was afraid to fly
Bay Tedbirli uçmaya korkuyordu

He packed his suitcase and kissed his kids goodbye
Valizini hazırladı ve çocuklarına elveda öpücüğü verdi

He waited his whole damn life to take that flight
Tüm kahrolası hayatı boyunca bu uçuşu beklemişti

And as the plane crashed down he thought
Ve uçak düşerken şöyle düşündü: '

Well isn't this nice...'
'Ne kadar güzel değil mi'

And isn't it ironic...dontcha think
Ve bu ironik değil mi...sence de?

It's like rain on your wedding day
Bu düğün gününde yağmur yağması gibidir

It's a free ride when you've already paid
Sen paranı ödedikten sonraki bedava gezidir

It's the good advice that you just didn't take
Bu dinlemeyip geçtiğin iyi tavsiyedir

Who would've thought...it figures
İşe yarayacağını kim düşünürdü ki

Well life has a funny way of sneaking up on you
Hayatın tuhaf bir hissettirmeden yanına sokulma tarzı var

When you think everything's okay and everything's going right
Herkesin iyi ve her şeyin yolunda olduğunu düşündüğün zaman

And life has a funny way of helping you out when
Ve hayatın tuhaf bir yardım etme tarzı var

You think everything's gone wrong and everything blows up in your face
Her şeyin ters gittiğini düşündüğün ve her şey yüzünde patladığı zaman

A traffic jam when you're already late Sen
zaten gecikmişkenki trafik sıkışıklığı

A no-smoking sign on your cigarette break
Sigara molandaki sigara içilmez levhası

It's like ten thousand spoons when all you need is a knife
Bu tek ihtiyacın olan bir bıçakken on bin tane kaşık gibidir

It's meeting the man of my dreams
Bu hayallerinin erkeğiyle yanışmaktır

And then meeting his beautiful wife
Ve sonra da onun güzel eşiyle

And isn't it ironic...dontcha think
Ve bu ironik değil mi...sence de

A little too ironic...and yeah I really do think...
Birazcık fazla ironik...kesinlikle böyle düşünüyorum...

It's like rain on your wedding day
Bu düğün gününde yağmur yağması gibidir

It's a free ride when you've already paid S
en paranı ödedikten sonraki bedava gezidir

It's the good advice that you just didn't take
Bu dinlemeyip geçtiğin iyi tavsiyedir

Who would've thought...it figures
İşe yarayacağını kim düşünürdü ki

Life has a funny way of sneaking up on you
Hayatın tuhaf bir hissettirmeden yanına sokulma tarzı var

Life has a funny, funny way of helping you out
Hayatın tuhaf, tuhaf bir yardım etme tarzı var

Helping you out
Yardım etme!!!!!
evden dışarı çıkmak istemiyorum.evde bişi yapmak istemiyorum.bööyle oturayım kim msn e girmiş kim çıkmış onu izliyim.foto albümlerine bakayım...falan falan.müzik indirirken rakamların atışını izliyim.tv yi açıp bön bön bakıyorum dalıp gidiyorum.sonra bi kendime geliyorum zap yaparken alakasız bi programda kalmış.msn açık.ama konuşmak istemiyorum.garip yani.millet yazıyo öff diye cevap veriyorum.e salak kapat msn ii.olmaz.olmuyo. öyleyim bugün işte.bomboşum.çuval gibi hissediyorum kendimi yine.hiçbir boktan anlamayan yanlız bi çuval.yine başladım yani. belki de boşluktan oluyodur.veya 2-3 aydır normal beni kaybetmişimdir de geri dönüyorumdur belki=)bilmiyorum.yine bi garip moda girdim.hadi hayırlısı.altından ne çıkar bilemem.

Tuesday, August 08, 2006

"şu adam ölse de ev bize kalsa" der ama bu düşüncemizi tekrar gözden geçiririz."evet ama ölürse emekli maaşını kaybederiz" deyip hemen başka bir karar alırız. "ölmesin" deriz.sonra bu düşünemizden korkarız ama artık çok geçtir, o dşünce ete kemiğe bürünmüştür, geri alınamaz. tabi düşüncemizin açığa çıkmaması,kişisel arşivimizde, gizli bölmelerimizde, dokunulamazlar arasında kalması, bizi kurtarır, biraz da rahatlatır.sana tekrar söylüyorum:sonsuza dek doğallığı, özgünlüğü yok ettik.samimiyet kalmadı.ince hesaplar herşeyi rezil etti.tamam başka türlü olmaz, biliyorum. meşhur kendini koruma içgüdüsü seni önlem almaya zorlar. ama tanrı aşkına, bizler o içgüdününsaflığını bozduk, çarpıttık, aldattık."
KIZILA BOYALI SAÇLAR-KOSTAS MOUSELAS

Monday, August 07, 2006

bütün kızlar toplanamıyoruz malesef

sabah saat 9 ve bütün gece kabuslar görmeme sebep olan arkadaşım duyguya burdan teşekkür ediyorum.duygu benim hazırlıktan arkadaşım, bilmeyenleriniz varsa.dün sinirliymiş biraz.ben de msn de ona bi ortak arkadaşımızla ilgili birşey söyleyecektim."Merhaba naber?" dedim.sinirliyim dedi.bir arkadaşıyla kavga etmiş."Anlatsam da dinlemezsin ki" dedi."Sen beni hiçbir zaman dinlemedin" dedi, başladı konuşmaya.ben ona sürekli laf sokmuşum beraber olduğumuz süre boyunca.onu yok saymışım,haksızlık yapmışım.ben samimiyetsizmişim.Açık, herşeyi söyleyen samimi insanları sevmiyormuşum ki ben bu kızla sadece 6 ay gibi bir süre beraber olmama rağmen bütün yakın dostlarımı tanıştırdım, onu tanımaya çalıştım, dinledim...falan falan. Beni dinlememekle suçlayan insan da şunu yaptı bana: ben hayatımın en büyük kavgasını etmişim, geldim anlatıyorum gözlerim dolu dolu ve şiş 2 gün hiç durmadan ağlamışım. Suçluyum bu kavgada. Anlattım anlattım bitti ve bana önce ee kendin ettin kendin buldun bakışı attı. Sonra da" amaan boşver 2 gün sonra bunlar çok komik gelecek. Bak ben bir Maltalıyla tanıştım onu anlatayım sana"dedi. O olay üzerinden tam 1 yıl geçti ama hala bana komik gelmiyor=)işte ben içimdekileri söylemeyip tüm suçlamalara eyvallah dediğim için bunlar geliyor başıma sonra da bütün gecemi mahvediyor, uykum kaçıyor. Yine söylüyorum, Duyguya da söyledim. Ben bir daha kız arkadaş edinmeyeceğim! O da sorun sende dedi. Evet bende sorun. 4mükemmel dostum olduğu için(kız) herkesi onlarla karşılaştırıyorum. Onlar gibi mükemel olmasını bekliyorum. Yüzeysel geçmiyorum. Evet arkadaşlar sorun bende. Kızsanız gelmeyin mümkünse. Denedim.anlaşamıyoruz!!!

Thursday, August 03, 2006

yarın benim için önemli bir gün.doğum günüm.ama eskisi gibi değil artık.heyecanlanmıyorum bile.eskiden 1hafta öncesinden söylenmeye başlardım.milletin başına kakardım.ama bu yıl böyle değil.aslında açıkça söyleyebilsem hissettiklerimi...ama kendime bile söyleyemiyorum ki.hatırlamak istemiyorum.kendimi cezalandırsam,bu doğum günümde kimse beni hatırlamasa,kutlamasak...belki bu vicdan azabıdan kurtulurum o zaman.ama bunu haketmiyorum.geçmiş geçmişte kaldı ve onu unutmalıyız bazen.çünkü unutmazsak sürekli beynimizde döner içimizi kemirir.ben bu yıl geçmişteki tek büyük yanlışımı temizlemek için uğraştım.ve bana çok yardımcı oldular.sürekli anlayış gösterdiler.böyle oldukça ben daha çok üzüldüm.ama üzdüm.gerçekten üzdüm ve bunu bir daha asla yapmam.belki bu yazıyı onlar okumayacak.ama burdan onlara teşekkür etmek istiyorum ben.anneme ve babama.onlar gerçekten iyi birer model.hatta gördüklerim arasında en iyileri.onları çok çok çok seviyorum.işte bunları söylemek istedim.belki günah çıkartma.belki de size çocukça gelebilir ama ben böyleyim ve bunları yazmak istedim.hala çocuğum ben.ve galiba hep böyle kalıcam.hoş bundan pek de rahatsız değilim=)işte benim hem böylesine çocuk hem de böylesine büyük olmamı sağlayanlar onlar ve herşeyin en iyisini hakediyorlar.ama ben sadece onlara burdan teşekkür edebiliyorum şimdilik.ve bilmeyecekleri bir teşekkür.belki bir gün bu yazıları onlara da okutacak cesaretim olur.olsun.bilmeleri birşey değiştirmezdi zaten.onlar yine onlar olurdu ben yine ben olurdum.bizde teşekkürlerin,özürlerin geçerliliği yoktur çünkü.sadece davranışlar vardır.davranışlar senin teşekkürün ve özründür.ve bence bu en doğrusudur.mesela herzaman demişimdir, seni seviyorum demek sevgi belirtisi değildir bence.seni seviyorum demektense öpmeyi tercih ederim=))bana bunu öğrettiler ve ben de davranışlarımla hep göstermeye çalıştm insanlara sevgimi.seni seviyorum demedim veya en yakın arkadaşımsın sen,kankamsın demedim.öyle davrandım sadece.ama yine de bunu duymak isteyen varsa gelsin.söylerim=)gocunmam.ama ne kadar etkisi olur bilemem=)işte böyle.ben böyleyim ve beni böyle sevenlere teşekkür etmek istedim bu doğum günümde.ben bir hediye veriyim dedim.benim sevgim hediyeyse sizin için, tüm sevgim sizinle arkadaşlar.sizi çok seviyorum.

Friday, July 21, 2006

açıl susam açııl

kapılar açılıyor sanki.duvarlar kalkıyor.işçiler grevde.duvar örmeyi bıraktı.bünye şaşkın.ne yapacağını bilemez halde oradan oraya koşuşturuyor.hiçbir şey olmasa da insanın neşesi yerine geliyor.aklına birini koyabilmek güzel şey.kaptırmadan,sadece çerçeveye oturtmak...rüya görüp uyandığında kimdi o diye 2 saat düşünmektense, hiçbirşey olmasın ama o çerçeve boş olmasın.o çerçevenin dolu olması bazen mutlu ediyor beni anladımm.bundan sonra hep dolduracağım.duvarlar yok artık , korumak yok!!"benmişim kendimden bir korkak yaratmışım,kendimi korurken en çok ben ürkütmüşüm" ama bunu ben değil de Nev farkına varmış=)mutluyum yani.ama işte hay aksi şeytan ki mutlu olduğumda pek güzel yazılar çıkmıyor.özür dilerim ozzyciim=(öptüm seni çoook

Tuesday, July 18, 2006

çok güzel bir tatildi.ilklerin tatiliydi.güzeldi hoştu.tadı damağımda kaldı.=((

Friday, July 07, 2006

yine gece ve ben yine yazıyorum.neden geceleri yazıyorum??halbuki gündüzleri bazen o kadar güzel cümleler geçiyor ki aklımdan...elimde kağıt kalem olsa hani, dünyanın en güzel cümleleri olacaklar.bazen sokakta yürüyorum kendi kendime, arkaya bir fon müziği koyuyorum ve etrafımda gördüklerim sanki bir romanmışçasına beynimde akıyor. bu çok hoşuma gidiyor.ama yazamıyorum o an onları.sadece gece yazabiliyorum çünkü sadece gece yanlızım.her zaman zaten "gerçekten garip" görünmekten korktum mu ben?bu aralar bunu soruyorum kendime.her zaman ilginç görünmeyi sevdim.ama her zaman istediklerimi yapamadım.çekindim hep.hatta günden güne daha çok sıradanlaşıyorum, bıkkınlaşıyorum.acaba biz de mi bir gün kırmızı ışıkta korna çalan manyaklardan olacağız?veya yavaş yavaş olmaya başladık mı...otomatiğe almadan gitmiyor mu acaba hayat. ya da gidiyor da herşey otomatikte daha mı kolay?...teknoloji hayata girdiğinden beri obezite arttı ya, acaba otomatiğe aldığımızdan duygularımız da mı obezleşti?onlar da mı yağ bağladı?kırılınca yağ bağladığı için duygularımız eskisi kadar acımıyor mu artık???acaba obez, düşse acımaz duygularla yaşamayı sadece benimsedik mi, yoksa hoşumuza da gidiyor mu bu?buraya nereden geldik yine...ben duygulardan bahsetmeyecektim ki, sadece biraz saçmalamak, birkaç betimleme yapmak istemiştim. Ayvalığa gideceğim yarın, o yüzden blog um beni özlemesin, beni unutmasın diye 2- 3 bişey yazayım demiştim.artık okumadan yarıda kesmeniz de umrumda değil, "saçmalıycam"...gerçi öyle yaptığınızı da sanmıyorum sıkıcı yazmıyorum çünkü-megalomanımdır da-başka nelerden bahsetmek istiyorum ben? bi düşüneyim...kavuşamayanlara üzülüyorum. platonik gibi değil bu.çok farklı, çok daha acı.birşeyler olup bitmiş, ama hala geçmişle yaşıyorsun.acaba herkes birinin geçmişi olarak mı yaşayacak?herkes başkasını kafasına takıp yanlız mı kalacak bir gün?hehehe işte o zaman platoniklerin dünyası olacak bu dünya. çünkü onlar kafalarındaki yıkılmamış hayalleriyle, dizleri çürümemiş duygularıyla yaşayacaklar.işte o zaman herşey sanal olacak. o zaman ilişkiler de olmayacak=)belki 2 kişi birbirinin hayalini kuracak ama hiçbir zaman birleşmeyecek. çünkü birleşince birbirlerini yıpratacaklarını bilecekler.o yüzden "bırak hayalimdeki gibi kal,böyle çok güzelsin" diyecekler belki birbirlerine.öyle işte.bunları düşünüyorum arkadan kafamda fon müziği koyuyorum ama çıkarıp defterimi bunları yazmaya utanıyorum "ne yazıyorsun okuyabilir miyim?" derler diye=)yani kötü olduğundan çekindiğim falan da yok.düşünüyorum işte abuk sabuk bazen saçmalıyorum.ama hiç değilse otomatikte değilim.bundan gurur duyuyorum. ama kafam sürekli benle ilgili veya ilgisiz bir yığın şeyle dolu.anlatmaya kalksam ben bile sıkılırım.ama paso birşeyler geçiyor aklımdan.o yüzden bazen konuşurken abuk sabuk şeyler çıkıyor ağzımdan.hala bazı şeylerin ismini düzgün söyleyemiyorum=)19 yaşındayım ya!!emniyet kemerine ehliyet kemeri deyip duruyorum!!!hahahah.bu gün de el frenine el feneri dedim=)))işte böyle.saf deyip duruyorlar aile içinde=)saf yapacaklar beni.ama zeki bir saflık var hehehhe.ohoo iyice koptum ben.yazayım yazmışken.okuyan okur bana ne.belki de publishe basmadan kopyalar yapıştırır kendime saklarım.ohh öyle yapçakmış gibi yazayım ben de bütün kirli çamaşırlarımı görün!!(yok kiii)bütün saçmalıklarımı demek istemiştim=)Özgür geldi nete. saat 3.30 adam yeni nete giriyo.işte diyorum kuralın olduğu yerde özgür yok diye!!yine haklıyım=)sınırları yok, kuralları yok, karışanı yok, karıştırmıyor adam çünkü.ben böyleyim, yerse diyor.doğru mu yapıyor? doğrudur heralde ne de olsa abimiz=)idolüm benim o.eheheh.baştan okumadan publish e basıyorum çünkü çok saçmaladım her an silebilirim

Monday, July 03, 2006

when a blind man cries-deep purple

If you're leaving close the door.
I'm not expecting people anymore.
Hear me grieving, I'm lying on the floor.
Whether I'm drunk or dead I really ain't too sure.
I'm a blind man, I'm a blind man and my world is pale.
When a blind man cries, Lord, you know there ain't no sadder tale.
Had a friend once in a room,
had a good time but it ended much too soon.
In a cold month in that room
we found a reason for the things we had to do.
I'm a blind man, I'm a blind man, now my room is cold.
When a blind man cries, Lord, you know he feels it from his soul.

Tuesday, June 27, 2006

GÜVERCİN DEN ALINTILAR

"Jonathan Noel bütün bu olup bitenlerden, insanlara güvenilmeyeceği, huzur içinde yaşayabilmenin ancak onları kendinden uzak tutmakla olabileceği sonucunu çıkardı."


"yiyecekleri artık torba içinde pencereden sarkıtmıyor, lavabonun altındaki minicik buzdolabına koyuyordu, böylece artık en sıcak yazlarda bile ne tereyağı eriyor, ne jambonu kuruyordu."


" oda, jonathan ın güvenli adasıydı bu güvensiz dünyada ve öylece kalmıştı, sıkı sıkı sarılabileceği tutamağı, sığınacağı köşe, sevgilisi olarak kalmıştı, evet sevgilisi.çünkü akşamları döndüğünde onu sevecenlikle sarmalıyordu bu sevgili, küçük odacığı ısıtıp koruyor, bedenini de ruhunu da besliyordu, ihtiyaç duyduğunda hep oracıktaydı,bırakıp gitmiyordu."


GÜVERCİN-PATRİCK SUSKIND

Saturday, June 24, 2006

kısa bir süreliğine bayyy

farkettim ki blog a yazmaya başladığımdan beri sadece blog a yazıyorum ve gerçekten istediklerimi yazamıyorum. ve böylece köreliyorum.yani blog güzel hoş da biraz ara verip yine defterime dönmek istiyorum ben.o zaman herşey daha rahat, daha açık konuşuluyor.ben de biraz yaz tatiline gireyim bari.beni özleyin anacıım baaay

Friday, June 23, 2006



işte buuu rayban in geldiği son noktaaa!!!


çok cikisim dimiii

MUTTEŞEM DÖRTLÜ

4 koca aydan sonra yine 4 kafadar bir araya geldik.bütün herşeyi unuttuk ve herşeyin bokunu çıkarana kadar muhabbet ettik salak salak şarkılar söyledik, kocaman kahkahalar attık...o kadar güzeldi ve o kadar iyi geldi ki, hiçbir şey bu kadar iyi gelemezdi.herkes birşeyler anlattı kendince.betül eskişehiri anlattı, oradaki hayatını, arkadaşlarını, eskişehire gitmiş kadar olduk=) biz buraları anlattık,neler oldu 4 ayda kısa bi özet geçtik.konuşacak konu o kadar çoktu ki herşey yarım kaldı.ama yine mutluyduk.ve hepimiz biliyoruz ki 4 saat susmakla da geçse beraberken yine o huzur bizmle olacak ve kimse bunu bozamayacak bizden başka...ece ayvalığa gideceği için erken kalkması gerekiyordu. resmen ayakları geri geri gidiyordu. sorumluluklarımız olmasa, bizi orada öylece bıraksalar eminim ki bir 12 saat daha falan kalkmazdık oturduğumuz yerden. 12 saat sonunda da off benim kıçım ağrıdı oturmaktan diye kalkardık herhalde hehehehhe!!!ece gittikten 1 saat sonra da biz kalktık.bornova'da salak salak oradan oraya dolaştık serseri mayın gibi.mağazalara girdik çıktık.yolda bum kah kah kah kah söyledik...kısacası çok mutlu ama kısa bir gündü.ama biliyorum ki hayatım boyunca olacak bu günler.seyrek de olsa olacak ve ben herşeyi unutup yine mutlu, huzurlu olacağım hep kafa kafaya verdiğimizde.mesela bugün ilk eceyle ben bahanedeydik.başladık muhabbete sonra 1 saat geçti baktık bizim siparişleri almamışlar daha. orda kirli abimiz var mehmet abi bahanede çalışıyo.abi bize bişi vermicen mi dedik. o da güldü öyle daldınız ki muhabbete bölmek istemedim dedi=))sonra çidoyla betül geç kaldı.çido geldi ilk, kaza yapmışlar!!! ama yine de gelmiş elleri titriyodu. onu da geyiğe vurduk geçti siniri.sonunda da betül geldi nihayet!!onlar da ev taşıyomuş ama bırakıp gelmiş canım benim.o da yorgundu kesin ama hiç belli etmedi.ece de evden kavga edip çıkmış.ama herşeyi arkada bıraktık ve günümüzü güzelleştirdik yine.bahanede sanki sırf biz vardık, başka kimseyi görmedi gözümüz.hatta bi ara oof diye durduk gülmekten yorulup, yan masadaki 2 kız kafalarını masaya koymuş bizi izliyordu=)))ona da koptuk güldük 2 saat...ben bööyle yazmaya devam ederim bana kalsa. ama farkediyorum ki uzattıkça yazı sıkıcılaşmaya başlıyor.keseyim en iyisi toplayıp.kısacası ben dünyanın en kafa, en muhteşem 3 kız dostuna sahibim ve onların hep yanımda olacak olmalarını bilmek ne kadar sıkıntılı olsam da içimi rahatlatıyor. bundan çok mutluyum ve onlara buradan çok teşekkür ediyorum.İYKİ VARSINIZ, SAĞOLUN.HAYATIMI GÜZELLEŞTİRİYORSUNUZ KALTAKLAR!!!!!

Tuesday, June 20, 2006

MARTI'DAN ALINTILAR

"uzun bir süre, geldiği dünyayı özlemedi Jonathan. çünkü o dünya, yaşama sevincine gözlerini kapayanların, kanatlarını yanlızca yiyecek bulmak için kullananların dünyasıydı."




"peki ama bundan sonra ne olacak? nereye gidiyoruz?cennet diye bir yer yok mu?

hayır Jonathan , öyle bir yer yoktur. cennet ne bir yerdir ne de bir zaman. cennet yetkinliğe ulaşmanın ta kendisidir."




"oysa düşüncelerinize vurulan zinciri koparın, o zaman bedeninizin de özgürlüğe kavuştuğunu göreceksiniz"




"martı maynard, sen sen olma özgürlüğüne sahipsin.bunu kimse elinden alamaz. yüce martının yasasıdır bu."




" fletcher, bir sabah yüksek hız çalışmasından sonra şöyle dedi Jonathan a: sürüde senin için diyorlar ki; eğer o, yüce martının oğlu değilse, zamanının bin yıl ilerisinde yaşayan bir martıdır.
Jonathan içini çekti:işte yanlış anlaşılmanın sonucu.sana ya tanrı derler, ya da şeytan...peki sen ne düşünüyorsun fletch, biz gerçekten zamanımızın ilerisinde miyiz?"




"zavallı fletch, gözlerinle gördüğüne inanma, gördüklerin yanlızca sınırlı olandır.sezginle bak. öğrendiklerinin bilincine varmaya çalış.böylece uçuşun yolunu da öğreneceksin..."

RİCHARD BACH-MARTI

Friday, June 16, 2006

ağlamayı seviyorum.sanki tüm kötülüğü akıtıyorum gözyaşlarımla ve yeniden güzel bakıyor gözlerim, yeniden parlıyorlar.yanaklarımdan yaşlar süzülüyor, ıslatıyor yanaklarımı ve ağzıma geliyor tuzlu tadı...rahatlıyorum yavaş yavaş, kendimi bırakıyorum ve ağlayarak uykuya dalıyorum pikenin altında.rüyalar görüyorum, oyunumun kahramanı olduğum rüyalar... genelde yanlız oluyorum geniş kocaman yemyeşil bir yerde.denize doğru koşuyorum, sürekli gülüyorum daha doğrusu yüzümde gülümseyen bir ifade...deniz kıyısına geliyorum oturuyorum kumlara, kumlar sıcak, insanın içini ısıtıyor.ellerimi kumlarda dolaştırıyorum, tırnaklarımın içine kumlar giriyor,rahatsız olmuyorum.ve bir yandan yanağımdan hala yaşlar dökülüyor.ama onlar aktıkça ben rahatlıyorum, denizin dalgası durulmaya başlıyor.ve kendimi hazır hissettiğimde ayağa kalkıyorum,uçsuz bucaksız denize bakıyorum ve yavaş yavaş denize doğru yürümeye başlıyorum.su ılık, rahat rahat ilerleyebiliyorum suyun içinde.ve tam belime geldiği an şöyle bi duruyorum;evet hazırım diyorum ve suya dalıyorum.dipte gidebildiğim kadar gidiyorum....ve sonra uyanıyorum=)taze ve herşeyi unutmuş bir biçimde.hala bu kadar çabuk ve kolay rahatlama yöntemlerim var ve umarım hayatım boyunca aşılmaz sıkıntılar olmaz, umarım birşeyler nasırlaşmaz ve benim dünyaya bu bakışımı silip daha karanlık bir pencere açmaz bana hayat.hayatımın çoğu alanında şanslıyım ama fırsatım olup da yaratamadığım şanslar var hayatımda. işte beni tek yoran, sıkan şey bu. ve kendim bunları kontrol etmeyi öğrenmeliyim. artık bazı şeyleri başarabilmeyi öğrenmeliyim. çünkü farkındayım ki "ya yapamazsam"ı aklımdan geçirmediğim sürece herşey yolunda gidiyor ve sözüme sadık kalıyorum, tabi işin içinde bir tek ben varsam. eğer başkaları varsa işte o zaman tavsiyem şu:çok üzücü ama inanmamak. çünkü herkes ben değil.artık bunu biliyorum.ve yapamayacakları şeylere de yapabilirim diyor insanlar.yapamayınca da napalım olmadı deyip geçebiliyorlar.bense buna tahammül edemiyorum.açığım, yapamayacağım bir şeyse hallederiz demem. hatta %95 değilse yapabilitem ona bile yaparız demem.reklam yapmıyorum kısacası bu yüzden belki de insanlar beni yüzeysel buluyor.olsun varsın be...anlaşılırım bir gün elbet...anladıklarım anlar beni,ben eminim%96=))

?????

bugün bütün sinirlerim laçka oldu.boktan bir gündü.cumaları sevmezdim eskiden.hatta lisede cumaları hep kavga ederdik.kara cuma derdik o yüzden.gerçekten de öyle.cumalar hayatım boyunca kara olmaya mahkum.herşey yolunda gidemez hiçbir zaman. eğer gidiyorsa bir dönüp bakacaksın arkana, arkanı kollayacaksın.çünkü herşey yolunda gidiyorsa kesin bir bokluk çıkacak demektir.hep kapıdadır.sen ne kadar olumlu düşünürsen düşün, ne kadar steril yaşarsan yaşa, o gelir ve seni bulur.sen işte o zaman aa hoşgeldin dersin ben de seni bekliyordum...şaşırmazsın hiç, çünkü alışmışsındır, hayat budur. ve sürekli boklukları beklemekle geçer. işte her kötü olaydan sonra bunu beynimizin çekmecelerine koyup kilitlemezsek yaşamaya devam edemeyiz. eğer o çekmecelerle dolaşmaya kalkışırsak sürekli, işte o zaman ayağımıza, ruhumuza pranga gibi takılır, yutkunamaz oluruz. o yüzden resetlemek iyidir belki de bazen.hatıralar iyidir, kötü dahi olsalar...deneyim kazandırır bi daha neyi yapıp yapmayacağını öğretir sana.neye burnunu sokman, neye sokmaman gerektiğini.neye haddin olup olmadığını.deneme yanılma yoluyla kazanılan bu deneyimler bir süre sonra kısıtlar seni ve kendince yaşamaya başlarsın. kendini kısıtlarsın.birşey yapacaksındır ama düşünürsün şöyle bir deneyimlerini ve dersin ki, daha önce bir işe yaramadı, şimdi neden yarasın??ve vazgeçersin yapmak istediğinden. belki yapsan çok farklı sonuçlar alabilirsin ama korkarsın başarısız olmaktan. neden??başarısız olmak insana birşey kaybettirmez. eğer deneyimlerimiz olmasaydı, "keşke" lerimiz de olmazdı.ama o zaman darmadağın olmuş bir kalbimiz, yorulmuş bir ruhumuz olurdu. yani tercih etmekte kararsızım; DENEYİMLER mi KEŞKELER mi????????

Saturday, June 03, 2006

kaptan smith bağırdı; "ÇIKARIN BENİ BU KAPTAAAAAAAN!!!"

Wednesday, May 31, 2006

dün geceden inciler...

opeth- still day beneath the sun
opeth- benighted
jane siberry- it can't rain all the time
muse- bliss
muse-unintended
evereve- on lucid wings
judas priest- diamonds and rust
hım- rip out the wings of a butterfly
judas priest- electric eye
orphaned land- a neveranding way
saat sabah 5.40. ben hala masamdayım.çalışma bahanesiyle oturduğum masamdan kalkamıyorum, yatağıma gidemiyorum. bilgisayarın başında çakılı kalmış oturuyorum.belim ağrıyor. dinlemediğim bir yığın grubun şarkısını indirdim.onları dinliyorum. bir yandan da maket yapıyorum. perdelerim kapalıydı, güneşin doğuşunu yine kaçırdım. artık birşeyleri kaçırmak istemiyorum. hiçbirşey için geç olmasını istemiyorum.fırsatları değerlendirmek istiyorum.yeni başlangıçlar yaptım hayatımda.ve bu başlangıçlar birçok isteğimi beraberinde getiricek.biliyorum.hissediyorum.son gün geldiğinde ya durun bi ben daha şunu yapmadım, gidemem demeyeceğim.işte bu yüzden bu başlangıç. hala bazı şeyler var-duygular, hisler tam adını koyamadım- sürekli bastırdığım.sakındığım. kendime bile açıklamaktan sakındığım, aslında cevabını bildiğim, ama savunma mekanizması adına oluşturduğum kocamann kalın duvarlar... ama bir bakıyorum ki, bu duvarlar beni korumuyor, onlar beni boğuyor, kısıtlıyor, sınırlıyor...çünkü öyle korkuyorum ki, duvarları her yönüme örüyorum, sonra bir bakıyorum 4 duvarın içindeyim... sıvalar kurumaya başlıyor, duvarlar sağlamlaşıyor ve kırılmaz hale geliyor. artık öyle kaçıyorum ki bazı şeylerden, rüyalarımı bile kontrol ediyorum neredeyse, hayal gücümü kısıtlamaya başlıyorum. ve yavaş yavaş o kutunun içinde kayboluyorum...ama işte 2 gün önce bunun farkına vardım. biri dışarıdan duvarımı tıklattı, "buranın bir kapısı yok mu nehir?" dedi. ben de tam o sırada zaten öyle bunalmıştım ki o koruduğunu sanan ama beni boğan duvardan, onu gerçekten kırmaya hazırdım. ama o duvar hala çok sert, zaman alacak onu kaldırmak. hala bastırdığım şeyler olacak, ta ki o duvar tamamen yıkılana kadar. ve ben bir daha öyle bir duvar örmemeye söz vereceğim kendi kendime. o zaman belki gözlerim daha çok parlayacak, o zaman belki güneşin doğuşunu kaçırmayacağım...duvarları tek başına yok etmek çok zor...sağol

Friday, May 26, 2006

sevgi duvarı(can yücel)

sen miydin o,yanlızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bi küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yanlızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş, altın zincir, fasulye pilaki
ardımızda görevliler, ekipler, hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardım seni
yanlızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yanlızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

can yücel

Thursday, May 25, 2006

çalıntı

bi arkadaşın sitesine "flu" nickli biri yazmış bu cümleyi çok hoşuma gitti. umarım kızmaz çaldığım için=)şöyle demiş:

"eski yunanda yaşamıyorum ben, o kadar asil değil ruhum.

o asil ruhlar, heykel oldu"

neden bilmem ama çok beğendim.belki gece saatin 3ü, yanlızım, sıkılmışım ondandır belki bu cümleye bu kadar tezahürat.iyi geceler karanlık....

Tüketilmiş sevgiler

Tüketim çağındayız.herşeyi o kadar çabuk tüketiyoruz ki, hafızamız 1yıl önce olanı, sahip olduğumuzu bile zar zor hatırlıyor. öyle ki bu tüketim duygunun da her zerresine işlemiş . çabuk sevip çabuk vazgeçiyoruz, kavuşamayınca siktir ediyoruz, başarınca sevinmek yerine "e şimdi sırada ne var?" diyoruz.haliyle hızlı yaşıyoruz. sonra kırmızı ışık yanıyor, ani fren yapıyoruz ve sersemliyoruz... bir bakıyoruz etrafımıza; tükenmişlik...sadece tükenmişlik. yorulmuş,eskiyi özlemiş, anın tadını çıkaramamış insanlar ordusu. ama arkadan hala birileri kornaya basıyor olağan tüm gücüyle.çünkü o kırmızı ışıkta biraz daha beklerse farkına varacak herşeyin, sonra etrafına bakacak ve aslında o kırmızı ışıktaki durgunluğa muhtaç olduğunu anlayacak, Anlayacak ama ne zaman???

Monday, May 22, 2006


hayatınızda özgür varsa her an herşey olabilir:))


21 mesutla ibo nun doğum günüydü. doğum gününüz tekrar kutlu olsun arkadaşlaaar

Friday, May 19, 2006

ya herkes yeni yazı istiyoruz deyip duru.ben de bu aralar pek yazamıyorum.hasret kalanlar için eski bir yazımı yayınlayayım dedim.....
6 eylül 2004
zamanın içinde bir zamansızlık benimkisi. Bir kaybolmuşluk belki de. Bulunma isteğidir belki ya da bir serserilik, ne bileyim…
soruları cevaplamama özgürlüğü isteği benimkisi, hiç vicdan azabı çekmeden susma özgürlüğü belki.
Sevme, sevilme, baktığında sevildiğini anlayabilme isteği…
İçimde bir boşluk var gittikçe yayılan, içini dolduramadığım. Biliyorum, bu boşluktan nasıl kurtulacağımı; biliyorum ama yapamıyorum.
Bazen kendi özgürlüğümü kısıtlıyorum yok yere, kendimi bir çuval gibi hissediyorum. Sanki hiçbir boktan anlamayan yalnız bir çuval gibi.
Kalabalığın içindeki bir yalnızlık benimkisi. Belki de bir kaybolmuşluk duygusu, ne bileyim…

Saturday, May 06, 2006

bu hafta çook garip geçti. herşey birden değişti sanki. ne biliyim belki ben öyle düşünüyorum ama, neyin değiştiğini de tam bilmiyorum. ama bakış açım çok farklı. geçen hafta baktığım gibi bakamadım bu hafta hiçbirşeye.ama kafam yine karışık. yine hayat monoton. yine aynı çamurlu yolunda akıp gidiyor. tek fark yine benim. kendi kendime sorun çıkaran, bunalan, insanları ciddiye alan, onlardan ciddiyet bekleyen(yani ciddiyet derken..e bunu da açıklamayayım.anlayana artık) karşılığını bulamayınca onlara gözlerini kısıp şöyle bir bakan, kendi kendine sinirlenen, film olan....falan falan falan...hepsi benim. aynı filmin değişik versiyonlarını çekiyorum.heralde hayatım boyunca böööyle gidecek. ama yani mutsuz değilim. mutsuz olmayı haketmiyorum. ama bu "haketmiyorum" olumlu anlamda değil. yani haketmiyorum derken;beni mutsuz edecek pek bir olay yok çevremde.ama yine de ne yapıp yapıp bunalmayı,mutsuz olmayı beceriyorum. türümün tek örneğiyim,numuneyim.öyle işte garibim. hiç düzelemeyecek bir vakayım.insanım depresifim ve burdayım.devam ediyorum.hadi hayırlısı;hayat nereye akarsa oraya...nasıl olsa su kaldırır insanı bi taş bulup çarpana kadar sürüklenmeye devam öyleyse. ya saçmalığa bak nerdeyse o taşa çarpınca bile mutlu olacağım. yine güldüm kendime.

Saturday, April 15, 2006

:(

9 eylül 2004
…böylece bir yaz daha geçer. Küçük kız yine geçen yaza yanar. Bir sürü macera hayali kurduğu yazın geçip gitmesine yanar. Yine durduramamıştır zamanı. Sonbaharda uçuşan yapraklar arasında bakakalır son hızla giden yazın arkasından. Sonbaharın arabasına biner ve gaza basmadan, yavaşça ilerler sonbahar. Çünkü izmirde karlı, huzurlu, beyaz kışlara izin yoktur. Küçük kız sonbaharın arabasını durdurur ve dışarı çıkar.soğuk, nemli bir hava vardır dışarıda, kızın üzerinde sonbahardan kalma ince bir hırka…
hızla giden bir taksiyi durdurur ve “garaja lütfen” der taksi şöförüne. Doya doya yaşayacağı bir kış istemektedir küçük kız. Biletini alır ve otobüse doğru ilerlemeye başlar. Çok sevinçli ama huzursuzdur. İçinde de kurtulmak istediği bir sorumluluk duygusu… “Ankara yolcusu kalmasın” der muavin. Ama küçük kız yine yenik düşmüştür. Kaldırıma oturur ve ağlamaya başlar. İzmir in yağmuruna karışır gözyaşları. Gözlerini kapar ve yağmurun dinmesini bekler. Bu sırada teninde yumuşak bir dokunuş hisseder. Gözlerini açtığında yağan karı görür. Çok sevinir, içini bir huzur kaplar. Evine dönmek üzere yürürken bebeğiyle beraber evsiz bir kadın görür, hava soğuktur. Küçük kızın yıllardır düşlediği kar yağmaktadır… ama neden hala mutlu değildir?

Wednesday, April 12, 2006

değiştiğimi söyleyenler haklı.değiştim ben. ve nedenini de buldum. Ben kendimi önemsemeyi öğrendim. Ve kendimi önemsemek için hiçkimseye ihtiyacım olmadığını...

dağınık...

27.02.2006Herşeyi düzene koymanın zamanı geldi geçiyor bile. Akşam odama girdim ordan başladım düzen işne. Topladım her şeyi; düzgünce katladım, kirlileri banyoya götürdüm. Malzemelerimi ayırdım, cd lerimi düzenledim… ama çekmecelerim yine aynı. Onlar hep öyle kalacak galiba; saklı dağınık ve kimsenin görmemesi gereken yerler olarak. Aynen içimdeki gibi. Dışarıdan düzenli, sağlıklı fakat içimde darma dağın, saklı ve kimsenin görmemesi gereken yerler öyle çok ki…anahtarları aldım, sakladım bir yere , fakat öyle çok zaman geçti ki anahtarları elime almayalı, artık yerlerini de unuttum. Çekmeceleri görmüyorum artık. Sadece arasıra kulpları takılıyor kalbime, canım acıyor biraz ama dış düzen o kadar iyi ki ben bile inanıyorum her şeyin yolunda gittiğine…anahtarları bulup artık açmam lazım o çekmeceleri. Bir yerden başlamam lazım çünkü kapalı kaldıkça çürüyor tahtalar, nemleniyor. Ve korkuyorum birgün kırılacaklar ve her şey benim isteğim dışında yerlere saçılacak. Hiçbir şeyi toparlayamadan öylece ortasında oturup kalacağım. İşte o zaman donup kalmak gerçekten korkutuyor beni. Acilen bir çilingir lazım bana

Monday, April 03, 2006

yanlızlık mutsuzluk değildir

boğuluyorum. Bir kasaba düşün, içinde sadece ben kalmışım ve bir sürü kişiliğim. Durmadan birbirleriyle çatışıyorlar. Sonunda biri kazanacak ve bu yalnızlar kasabasından çekip gidecek. Hayata devam edecek. Derken o kişi bulunuyor binlerce kişilik arasından ve mutluluk içinde, arkasına bakmadan çekip gidiyor .sokağa çıkıyor, soğuk havayı burnuna çekiyor,gözlerinin içi gülüyor…ve yaşamaya başlıyor. Bir çok insanla ve onların bir sürü kişiliğiyle karşılaşıyor. Sonunda bu kişilik de bölünmeye başlıyor çünkü böyle olmuyor, olamıyor. Kafasına göre birini bulamadı mı, içine dönüyor ve bir bakıyor ki hiç kimse yok.yanlızlar kasabasını özlediğini fark ediyor ve bölünmeye devam ediyor.her insan karşısında kişiliğin biri çekiliyor,öbürü öne geçiyor ve bu böyle sürüyor. Bir gün imha ekibi geliyor, bunu da yalnızlar kasabasına götürüyor. Orda tüm kişilikler ruh ikizini buluyor ve nehirde birleşiyor. Yine kimse nehire yaklaşamıyor çünkü o yalnızlar kasabasında ruh ikizleriyle yaşıyor.

Sunday, April 02, 2006

ALIŞMAK...

11.05.2005
küçük parlak taş denizin derinliklerine doğru ilerliyor. Dibe indikçe iniyor. Deniz o kadar derin ki, artık küçük parlak taşın parlaklığı görünmüyor bile. Belki yoruluyor, ondan sönüyor üstündeki yıldızlar…artık sadece küçük taş onun ismi, parlaklığı kalmıyor çünkü, gittikçe dibe batıyor. Bir şeyler söylüyor, denizin dibinden duyulmuyor. Sadece küçücük , önemsiz görünen sesler çıkıyor. İnsanlar dönüp bakıyor,hiçbir şey göremeyince çeviriyorlar kafalarını. İşte bu noktada küçük taş yoruluyor ve kabulleniyor artık küçük parlak taş değil de sadece küçük taş olduğunu. Halbuki eskiden ne çok inanırdı parlaklığına. Bunun için yaşadığını sanırdı. Ama insanlar-pardon taşlar- her şeye alışıyor. En kötüsü de bu değil mi zaten? Alışmak…

Friday, March 31, 2006

öncelikle meraba herkese!!!bundan sonra yazdığım yazıları okumak isteyenlerle paylaşmaya karar verdim;verdirildim. vee yoğun istek üzerine artık benim de bir blogspot sayfam var. dilerim beğenerek okursunuz hepiniz.bu arada bu sayfayı arayanlar için:TEBRİKLERR....buldunuz:)