Wednesday, May 31, 2006

dün geceden inciler...

opeth- still day beneath the sun
opeth- benighted
jane siberry- it can't rain all the time
muse- bliss
muse-unintended
evereve- on lucid wings
judas priest- diamonds and rust
hım- rip out the wings of a butterfly
judas priest- electric eye
orphaned land- a neveranding way
saat sabah 5.40. ben hala masamdayım.çalışma bahanesiyle oturduğum masamdan kalkamıyorum, yatağıma gidemiyorum. bilgisayarın başında çakılı kalmış oturuyorum.belim ağrıyor. dinlemediğim bir yığın grubun şarkısını indirdim.onları dinliyorum. bir yandan da maket yapıyorum. perdelerim kapalıydı, güneşin doğuşunu yine kaçırdım. artık birşeyleri kaçırmak istemiyorum. hiçbirşey için geç olmasını istemiyorum.fırsatları değerlendirmek istiyorum.yeni başlangıçlar yaptım hayatımda.ve bu başlangıçlar birçok isteğimi beraberinde getiricek.biliyorum.hissediyorum.son gün geldiğinde ya durun bi ben daha şunu yapmadım, gidemem demeyeceğim.işte bu yüzden bu başlangıç. hala bazı şeyler var-duygular, hisler tam adını koyamadım- sürekli bastırdığım.sakındığım. kendime bile açıklamaktan sakındığım, aslında cevabını bildiğim, ama savunma mekanizması adına oluşturduğum kocamann kalın duvarlar... ama bir bakıyorum ki, bu duvarlar beni korumuyor, onlar beni boğuyor, kısıtlıyor, sınırlıyor...çünkü öyle korkuyorum ki, duvarları her yönüme örüyorum, sonra bir bakıyorum 4 duvarın içindeyim... sıvalar kurumaya başlıyor, duvarlar sağlamlaşıyor ve kırılmaz hale geliyor. artık öyle kaçıyorum ki bazı şeylerden, rüyalarımı bile kontrol ediyorum neredeyse, hayal gücümü kısıtlamaya başlıyorum. ve yavaş yavaş o kutunun içinde kayboluyorum...ama işte 2 gün önce bunun farkına vardım. biri dışarıdan duvarımı tıklattı, "buranın bir kapısı yok mu nehir?" dedi. ben de tam o sırada zaten öyle bunalmıştım ki o koruduğunu sanan ama beni boğan duvardan, onu gerçekten kırmaya hazırdım. ama o duvar hala çok sert, zaman alacak onu kaldırmak. hala bastırdığım şeyler olacak, ta ki o duvar tamamen yıkılana kadar. ve ben bir daha öyle bir duvar örmemeye söz vereceğim kendi kendime. o zaman belki gözlerim daha çok parlayacak, o zaman belki güneşin doğuşunu kaçırmayacağım...duvarları tek başına yok etmek çok zor...sağol

Friday, May 26, 2006

sevgi duvarı(can yücel)

sen miydin o,yanlızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bi küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yanlızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş, altın zincir, fasulye pilaki
ardımızda görevliler, ekipler, hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardım seni
yanlızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yanlızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

can yücel

Thursday, May 25, 2006

çalıntı

bi arkadaşın sitesine "flu" nickli biri yazmış bu cümleyi çok hoşuma gitti. umarım kızmaz çaldığım için=)şöyle demiş:

"eski yunanda yaşamıyorum ben, o kadar asil değil ruhum.

o asil ruhlar, heykel oldu"

neden bilmem ama çok beğendim.belki gece saatin 3ü, yanlızım, sıkılmışım ondandır belki bu cümleye bu kadar tezahürat.iyi geceler karanlık....

Tüketilmiş sevgiler

Tüketim çağındayız.herşeyi o kadar çabuk tüketiyoruz ki, hafızamız 1yıl önce olanı, sahip olduğumuzu bile zar zor hatırlıyor. öyle ki bu tüketim duygunun da her zerresine işlemiş . çabuk sevip çabuk vazgeçiyoruz, kavuşamayınca siktir ediyoruz, başarınca sevinmek yerine "e şimdi sırada ne var?" diyoruz.haliyle hızlı yaşıyoruz. sonra kırmızı ışık yanıyor, ani fren yapıyoruz ve sersemliyoruz... bir bakıyoruz etrafımıza; tükenmişlik...sadece tükenmişlik. yorulmuş,eskiyi özlemiş, anın tadını çıkaramamış insanlar ordusu. ama arkadan hala birileri kornaya basıyor olağan tüm gücüyle.çünkü o kırmızı ışıkta biraz daha beklerse farkına varacak herşeyin, sonra etrafına bakacak ve aslında o kırmızı ışıktaki durgunluğa muhtaç olduğunu anlayacak, Anlayacak ama ne zaman???

Monday, May 22, 2006


hayatınızda özgür varsa her an herşey olabilir:))


21 mesutla ibo nun doğum günüydü. doğum gününüz tekrar kutlu olsun arkadaşlaaar

Friday, May 19, 2006

ya herkes yeni yazı istiyoruz deyip duru.ben de bu aralar pek yazamıyorum.hasret kalanlar için eski bir yazımı yayınlayayım dedim.....
6 eylül 2004
zamanın içinde bir zamansızlık benimkisi. Bir kaybolmuşluk belki de. Bulunma isteğidir belki ya da bir serserilik, ne bileyim…
soruları cevaplamama özgürlüğü isteği benimkisi, hiç vicdan azabı çekmeden susma özgürlüğü belki.
Sevme, sevilme, baktığında sevildiğini anlayabilme isteği…
İçimde bir boşluk var gittikçe yayılan, içini dolduramadığım. Biliyorum, bu boşluktan nasıl kurtulacağımı; biliyorum ama yapamıyorum.
Bazen kendi özgürlüğümü kısıtlıyorum yok yere, kendimi bir çuval gibi hissediyorum. Sanki hiçbir boktan anlamayan yalnız bir çuval gibi.
Kalabalığın içindeki bir yalnızlık benimkisi. Belki de bir kaybolmuşluk duygusu, ne bileyim…

Saturday, May 06, 2006

bu hafta çook garip geçti. herşey birden değişti sanki. ne biliyim belki ben öyle düşünüyorum ama, neyin değiştiğini de tam bilmiyorum. ama bakış açım çok farklı. geçen hafta baktığım gibi bakamadım bu hafta hiçbirşeye.ama kafam yine karışık. yine hayat monoton. yine aynı çamurlu yolunda akıp gidiyor. tek fark yine benim. kendi kendime sorun çıkaran, bunalan, insanları ciddiye alan, onlardan ciddiyet bekleyen(yani ciddiyet derken..e bunu da açıklamayayım.anlayana artık) karşılığını bulamayınca onlara gözlerini kısıp şöyle bir bakan, kendi kendine sinirlenen, film olan....falan falan falan...hepsi benim. aynı filmin değişik versiyonlarını çekiyorum.heralde hayatım boyunca böööyle gidecek. ama yani mutsuz değilim. mutsuz olmayı haketmiyorum. ama bu "haketmiyorum" olumlu anlamda değil. yani haketmiyorum derken;beni mutsuz edecek pek bir olay yok çevremde.ama yine de ne yapıp yapıp bunalmayı,mutsuz olmayı beceriyorum. türümün tek örneğiyim,numuneyim.öyle işte garibim. hiç düzelemeyecek bir vakayım.insanım depresifim ve burdayım.devam ediyorum.hadi hayırlısı;hayat nereye akarsa oraya...nasıl olsa su kaldırır insanı bi taş bulup çarpana kadar sürüklenmeye devam öyleyse. ya saçmalığa bak nerdeyse o taşa çarpınca bile mutlu olacağım. yine güldüm kendime.