Wednesday, October 25, 2006

foça hep sepya karelerde

foçaya gittim bugün.foça yine eski, yine güzel,yine samimi,sıcak,durağan...yine masalların kasabası foça.yazarların, müzisyenlerin şehri,fotoğrafçıların şehri.arasokaklar yine sepya, eski evler siyah beyaz karelere oturmuş...huzur dolup taşmış yine sokaklarından.yanlızlık içinde bile büyüyen bir huzur.çağrışım yaparsan;foça deniz yanlızlık huzur deniz huzur deniz huzur...balıkçılar, kediler,sokak arasında merdivende oturan teyzeler,huzur...dibek kahvesi, gazete keyfi, sigara içmesem de kompozisyonu tamamlayan sigara keyfi, huzur...kayalıklar, bira, aşklar, hayaller ve yine huzur...foça durmuş, sen atmışsın kendini içine,derin derin bakmışsın denizine, bir oh demişsin için deniz kokusu dolmuş,daha ne ister bu nehir söyleyin banaaa=)))

Tuesday, October 24, 2006

mor koltuğumun hayalleri-izmirin hayal kurma sahası kıtlığı=)

yine aylardan ekim.yaz geçmiş gitmiş.kış kapıya dayanmış.ceketleri çekmişiz, battaniyeyi dizlerimize koymuşuz,daktilonun başında…-hoop noluyo benim hiç daktilom olmadı kineyse.yine kendime geliyorum.laptopumun başındayım.napalım bununla da idare edebilirim.ama en yakın zamanda bi daktilo almalı.almalı ki 7 mahalleyi uyutmasın.zaten aile halkı bu gece oturmalarımdan işkillenmekte, bi de daktilonun taktuklarıyla beraber beni evden atarlar heralde.neyse ben ana mevzuya döneceğim…

aylardan ekim demiştik, yaz geçmişti, kış gelmiş, yapraklar dökülmüş, ben hala koltuğumdayım.hayallerimi yatırmışım kucağıma onlara ninniler söylüyorum.o kadar yüklü ki kucağım hayallerle, kalkamıyorum ayağa.öyle bir senaryoyla gönderilmişim ki buraya, ne yapsam o hayaller hep kucağımda, hep kendilerini büyütüp duruyorlar.gerçekleşmesine ramak kaldığı için ardı arkası kesilmeyen umutlarımın hayalleri…mor koltuğumun hayalleri…gözlerimi kapatıyorum yine, yine gülümsetiyorlar beni.sonra dınzzz açıyorum gözlerimi.biri gülümsediğimi gördü mü acaba diye bi kolaçan ediyorum etrafı her seferinde.sanki öğrenseler, hayalim eskiyecek…ben de öyle bir çocuğum işte.oyuncaklarım göz kapaklarımda, onlar kapandığında mutluyum, huzurluyum,heyecanlıyım…herkesinki kadar ironik olan hayatım bana bunu sağlıyor.iyi mii kötü müü hala çözemedim. Her şeyin olayazmasından bıktım mı?yoo bıkmadım aslında ama ya bir şey de oluverseydi fena olmazdı haniama işte bu benim hayatım.bu da benim ironim.benim ironim olayazmalar üzerine kurulduysa, elden bir şey gelmez artık di mi?kazancına bakmak lazım bazen de.mor koltuğum rahat,hayallerim uçuyor gözlerimin önünde, gülümsüyorum, gözlerim küçülerek kayboluyor ve işte böyle bi nehirde akıp gidiyorum.bazen kayboluyorum,taşa çarpıyorum, bi durup bakıyorum ve yola devam.tam gaz hayallerle, tam gaz ileri.sonbahar yaprakları yok ama izmirde, şöyle yapraklar arasında güzel bi hayal kuralım…napalım.memleketimizin kuruyan yaprağı, yağan karı yoksa bizim suçumuz mu?bizim de yağmurlarımız var, altında dolaştığımız, toprak kokusunu içimize çektiğimiz yağmurlarımız.
blog uma link eklemeyi bilmiyorum efendim.bu sebepten mütevellit şu linke tıklayın diyorum okumayı sevenlere. www.netlarus.com/flu
çok hoşuma giden yazıları var bu şahsın.kendisini tanımıyorum.tesadüfen bulunmuş bir blog. heralde kendimden bir çok şey bulduğum için durup durup okuyorum bu yazıları.keşke tanıma imkanım olsaymış.neyse, ilginizi çekerse, kendinizden birşeyler bulabileceğiniz bir blog. sıkılan yapışsın=)

Thursday, October 12, 2006

hala anlatmaya çalışıyorum...

sözle anlatılamayacak şeyler var.anlatmak istersin,anlatamazsın."bu şey gibi"dersin,"şey gibi..." belki bir iç çekişin yetecekken karşındakine, sözler varsa sırf uzar da uzar ve hiçbir zaman yerine ulaşmaz.oysa duygular,mimikler pıt gelir kalbine oturur.sevdiğin misafirse içeri alırsın,oturtursun,kalbinde yer açarsın.istemezsen kapıya dayanır,zili çalar da çalar.OOOF dersin sen, nefes alamayacak gibi olursun.bazen de seversin,alırsın içeri.gitmesin,sıkılmasın diye izzet-i ikramlar derken,boğarsın.sonra o kaçar gider,sen oturduğu yere bakar kalırsın.orası bomboştur.işte bu boşluk kapıdaki istenmeyen misafirden daha çok OOOF dedirtir insana.OOOOF

bir garip duygu

güvenmiyorum.etrafımı öyle bir güvensizlik sarmış ki nefes alamıyorum.önümü göremiyorum,arkama bakamıyorum.sadece güvensizlik var.kocaman bir güvensizlik.bu denli güvenmek istediğim bir zamanda nerden geldi bu duygu?geldi yapıştı yine bütün hayatıma.tüttü sindirdi yine kokusunu üstüme.geçti sıçrattı yine çamurunu yüzüme.geçtiii gitti beni çamurlar içinde bırakarak.ben yine baktım kaldım insanların arkasından.yine gözlerim doldu,üzüldüm basitliklerine,üzüldüm kaybettiklerime.sonra bir ateş yaktım,tüm fotoğraf karelerini attım ateşe.teker teker hepsinin yüzü kayboldu.teker teker eriyişini izledim.yavaş yavaş ateş söndü,kocaman bir kül yığını kaldı.yine bilemedim,üfledim küllere doğru.yine üstüme sindi bu küller...ya şimdi ne olacak??

kaos

kaç doğru var dünyada?kaç insana göre kaç doğru?bu doğrulardan hangisi doğru?ya da eğri olanın doğruluğuna inananlar kimler?neden insanlar neyin doğru olduğunda bir karar kılamıyor?nasıl yanlışlar insanlara bu denli doğru geliyor?ya da bizim yanlış olarak değerlendirdiklerimiz aslında doğru mu?doğruysa kime göre doğru?bize göre olmadığı kesin=))