Sunday, October 21, 2007

UNTITLED

Bu dünya fazla. İnsanlara fazla. Algılarına fazla gelen bir dünyada, aptallaşarak kimi nasıl üzeceğini şaşıran insanlar yığını... zekasının yapabildiklerine şaşırmış kalmış, afallamış tanrılara fazla bu dünya. Kafasında baloncuklar oluşmuş, hırs bürümüş gözlerini. Öç almak istiyor. Neyden? Bilinmez... yıpratıyor insanları tek tek, umursamadan. Üstlerine basıp geçerek. Bastıkça üstlerine, bir karış aşağıya iniyor yer yüzünden. Yere yaklaştıkça asfaltın sıcaklığı vuruyor yüzüne. Sonunu hazırlıyor. Ve o sona giderken teker teker düşürüyor insanları. Göz yaşları akıyor asfalta, kurbanlarının. Onun tek istediği, sıcak asfaltta yanmamak. Akan gözyaşları ona hizmet ediyor. Asfalt soğuyor. Göz yaşları birikiyor. Kahramanı boğuyor.

Saturday, October 13, 2007

Hüzünlü saksı çiçeğinin ömrü 1 yıl değil ki neşeli hikayeler anlatsın balkonuna gelenlere...O orada susmuş kalmış, kökleri derinlere dalmış, toprağı kucaklamış. Toprak onu sarmış sarmalamış. Sevmiş. O da toprağı koklamış, bırakmış kendini. Ama ıslandıkça kökleri, hep içi üşümüş. O hep yapraklarına da yağmurlar yağsın istemiş. Kökleriyle bir o da yıkansın, saçları yağmurda kıvransın... gel gör ki hüzünlü saksı çiçeğim toprağı kıramamış. Gel gidelim diyememiş bir türlü. Toprak arasıra kuruduğunda kendini bile düşünmez olurmuş. Çatlarmış saksı çiçeğine git dercesine. Ama o zaman da saksı çiçeğim kıyamazmış mis kokulu yarini bırakmaya. Sonra da ona kızarmış hep nedensiz yere. Kucaklayamadığı yağmurların acısını hep topraktan çıkarırmış. Halbuki toprak ona bir günden bir güne dememiş ki "gitme, kal" diye. Sadece, o da hüzünlü hüzünlü sarmış kökleri. Gitmeyeceğini bilirmişçesine, ukalaca... Hüzünlü saksı çiçeğim de yaşamış ömürlerce; balkondan yağmuru kucaklayan, serpilmiş ağaçları izleyerek. 7Ekim 2007