Monday, September 06, 2010

küçükken ne güzel "kafamıza çarpan" masanın kenarını döverdik. şimdiyse kalbimiz olmuş türk asfaltı. yırtılmış, yamanmış, yakılmış, ıslatılmış, susatılmış... ama muhattabı yok. ne döveceğin bir sivri masa kenarı, ne bağıracağın bir banka veznedarı. Amorf bir kalbin kristalleri, patır patır gözlerimizden dökülüyor. Karanlıkta, ılık ılık...

Sonra ağlarken espiri yapabilmeyi öğreniyorsun. Ölürken gülmeyi, gülerken üzmeyi, geçerken çizmeyi, iz bırakıp yok olmayı...
hepsi insancıl geliyor bir süre sonra. hepsi içimizden, biçimsiz, doğal ama sakil.

No comments: