Friday, May 29, 2009

dostlarımla oturuyorum. Odamın bir köşesinden onları izliyorum. hayata böylesine bakan bir grup insanla beraberim bu gece ve oturuyoruz. çalışıyoruz. görevleri yerine getirmek üzere sürekli birşeylerle uğraşıyoruz. hepimiz yaptığımızın saçmalığını bilerek. ne için çabaladığımızı bilerek. ümitsiz, ama yaptığı işten zevk alan bir grup insan. son ses müzik bizi bugün burada tutan. depeche mode, queen, tool bizi burada bir arada tutan. espirilerin bir kucaklamayla onurlandırıldığı bir saçmalıktayız. tuvalette kısa kalıyoruz muhabbeti kaçırmamak için. dostuz, olabildiğince... olabildiğimiz kadar...

Monday, May 18, 2009

blank

Bugün yaralı yüzümle sesleniyorum size buradan sayın okurlar!
Bütün hafta sonu çalıştıktan sonra "bir nefes alayım" kisvesi altında Alsancak'a gitmek zaten gayet yanlış bir başlangıçtı. "hava da süpermiş Kordon'dan Konak'a yürümeli!" başlıklı insan enerjisi de cabası...
Velhasıl kelam, yürümekteyiz Kordon'dan usulca. yanımızda balıkçılar balık tutmaktalar. İçlerinden biri oltayı bir savurur, bilin bakalım kimi yakalar? oltanın 2 iğnesi kaşın ve yanağım olmak üzre yüzümün 2 yerinden şişledi beni. bildiğin yüzümde 2 olta iğnesi, etrafımda balık kokuları ne olduğumu şaşırıp kalmışım, haberim yok. Yanağımdakini çıkarmaya çalışan balıkçının çabası gözlerimi kararttıktan sonra hastaneye gitme kararı alıyoruz. Taksici dikiz aynasından bana bakıyor, el sallıyorum taksiciye kendine gelsin diye. Etrafımdakiler benden fena, kendilerine getirmeye çalışıyorum. Gülüyorum, yoksa bayılacağım, biliyorum... Bu arada kafamda bir düşünce "demek balıkların canı çok acımıyormuş" diyorum, içime serin sular serpiliyor bir an. hastaneye geliyoruz. balıkçı amcanın ayaklarına bir bakıyorum, ayakkabısını giymemiş telaştan. Acile giriyorum, boş bakıyorlar suratıma. Hemşire yüzümdekini piercing sanıyor, bağırıyorum hastanenin ortasında "Evet ben asiyim" diye. Hala saçmalıyorum. Gözüm kararıp kararıp aydınlanıyor. yüzümdeki iğneleri çıkarıyorlar, tetanoz aşısını yapmaya geliyor garip hemşire "bak böyle daha güzel oldun" diyor. sanki oltaların yüzümde kalmasında ısrarcıymışım gibi... Bu sırada yanımızdaki balıkçı amca oradaki acemi balıkçılardan birinin bunu yaptığını iddia etmekte. işimiz bitiyor, şikayetçi olmuyoruz, üstüne balıkçı amcayla fotoğraf çekiliyoruz...anı mahiyetinde... taksici bizi bekliyor dışarda. ısrar üzerine kordona geri dönüyoruz, amca bize çipura verecekmiş.körfez çipurası...Dönüyoruz kordona, dönüyoruz ve öğreniyoruz ki bizimle gelen amca yapmış bunu bana. amcaya " çok şerefsizsin amca" diyorum. kendimce çok pis kaka birşey söylüyorum. gülüyorum... o söylediğime bile içim cız ediyor, çaktırmıyorum. sonra yanımıza balıkçının arkadaşı geliyor, kendini takdim ediyor; "ben müzisyen İbrahim Çakır, gönlünüzü almak için bir parça çalacağım size!" diyor. Nitekim çipuralar bitmiş, onun yerine bir şarkı... ve torbasından mavi bir melodika çıkarıyor ve başlıyor "düriyem'in güğümleri kalaylı" yı çalmaya. Gözlerim doluyor, üzülüyorum, canımın acısı yüzümdeki yarıklardan değil, bu trajikomik ambiyanstan. Alkışlayarak katılıyorum amcanın türküsüne ve korkarak uzaklaşıyoruz usulca...
Şimdi gözüm mor, yüzümde 2 yarık, kafamda ülkemle ilgili soru işaretleri... Günlerden değişik bir gün bugün benim için...