Tuesday, November 30, 2010

sürgün

o kitabı da kapat gitsin, sıkışsın sayfalar, kıvrılsın, kabarık kalsın kitap ne yazar... yeter ki acele et. acele et ve kapat şu kitabı. buruşmuş, yırtılmış ne farkeder? kitap kitap kalır nihayetinde. yıpranmış, solmuş kimin umurunda?
kapat artık, gözlerini dolduruyor işte, görmüyor musun? sana fazla o kitap, belki de eksik. belki de geçmiş, belki gelecek. ama şu an değil. daha fazla yıpranmadan, yıpratmadan kapat o kitabı. ellerin üşümez mi bu bomboş, karanlık odada? at yere artık şu kitabı. o sensiz olsa da hikayeler taşımakta her sayfasında. sense mülkiyet fikrine takılıp kalmışsın, okumasan da elinde dursun kitap, bunu mu istiyorsun? başucunda işte, bilmiyor musun? kapat artık o kitabı, sararıyor, soluyor, görmüyor musun?
çorak bir dal olsaydım şayet; suya değil, sana doğru ölürdüm yine de.

Saturday, November 27, 2010

zaman geçer, yıllar geçer. hayatına yenilikler çöker, hayatından koşar kaçaz bazı sıfatlar. sen değiştin sanırsın. duyguların büyüdü sanırsın. yaşanmışlıkların var sanırsın, onlar yeterli sanırsın hep. sonra gider hep benzer bi yüze bakarsın, benzer sokaklarda. aynı kokularda kafanı çevirir bakarsın. sonra hayatının versiyonlarını izlemeye başlarsın, küfrederek. yıpranmış ama değişmemiş bir sen olarak dönüp aynı şarkıları dinler, aynı acıların versiyonlarını yaşarsın. aynı dersleri çıkarır kaybetmek üzere kağıt parçalarına yazarsın. ufak ufak geri basar hayat bazen.

Friday, November 26, 2010

içimde şişirilmiş bir balon, tüm oraganlarımı vücudumun çeperine yapıştırmış. kaçacak yer kalmamış, balon şişmeye devam etmekte. dışarıdan kontrol altında görünüyor herşey. ama nefeslerim derinleşmekte her vakit, sabırsızlığım sessiz. koşar adım kaçsam da kimse görmese. bir durakta patlasa içimdeki şu beyaz balon, çalkalansa içim sonra biraz, hiçbir şey kalmasa içimde. temizlense, sepya bir fotoğraf kadar huzur dolsa, dursa bir durakta, durak durmasa.

Thursday, November 25, 2010

ne çaldığın saz, ne sözün
ne ağlamaktan akan gözün,
ne de özün

Onlar senden ibaret,
yalnızlıktan ibaret

elin hep soğuk,
orada biri var
biri yok
belki de bir boşluk
sonsuzluk
sessizlik
hissizlik

kapından geçen ayak sesleri
kapında duraklayıp seni görmeyen

Monday, November 22, 2010

Sen bana sen desen de
Demesen de olur.
Ama ben sana sen diyeceğim
Düşün dur.

Özdemir Asaf

Friday, November 19, 2010

"Yerçekimine karşı gelip uçabilmek, birine duyduğun sarılma hissiyle başedebilmekten daha kolay."
demiş. pek doğru demiş.

Sunday, November 14, 2010

öyleymiş

Bir ben varmış belki,
belki de yokmuş,
bilmiyorum ki.
çok mu kafamı karıştırmış,
yolları mı şaşırmış?
Yoksa doğru yolda taklalar mı atmış,
onu doğru yol sanmış da doğru yolundan mı sapmış?
doğru yol var mıymış?
varsa onun yolu bile değilmiş.
yoksa zaten hiç kimsesizmiş.
Şaşkın bakakalmış bir çığ gibi bakakalamamış.
kapanmış gözler. kapanmış saçlar, saçlara kapanmış.
karışmış.
çağ gelmiş, çağırmışlar.
çağırılmışlar dost meclisine.
kapanmış gözler, kapanmış saçlar birbirine.
eller varmış iki yanda kalmış,
iki ayrı çiftten 2 çift el olmuş,
bir bedenmiş.
orada dururmuş.
konuşmuş, susmuş,
susunca söylediği çokmuş.
çok söyleyince doğrulmuş,
kalkmış gitmiş yoluna koyulmuş.
yol onun muymuş?
yoldan geçen o muymuş?
onun muymuş?
kapanmış gözler, saçlar kapanmış birbirine...

Aaaaa!

Bir Süleyman gördüm hiçbir yanı kımıldamıyor
Oturmuş bir iskemleye
Pek de oturmuşluğu yok iskemle ayaksız
O nasıl şey, bu adam soyut mu ne
Baksan bir ilgisi var elleriyle
Uzamış uzamış uzamış doğrusu elleri
Sevmeye domuzlanıyor gittikçe
Konuştum konuşmuyor
Dürttüm dürtülmüyor
Kızdım, bir bıçak salladım karnına
Aaaa!
Yok yahu bana mısın demiyor

Şaşırdım, yokladım kendimi iyice
Bir çağ mı değiştik sabah sabah ne
Artık ölüm insanlardan olmuyor.

Edip Cansever

Sunday, November 07, 2010

Thursday, November 04, 2010

düzen

bazen anlamıyordu. hayat sıkışık mıydı, yoksa sıkıştırmalık mı? Öyle mi geçebilirdi ancak? Gündelik hayallerden masallara zaman kalmıyordu ki, masallar gerçek olsundu.Neyi hayal etmemiz söyleniyorsa onu hayal ediyorduk. Evlerimiz, arabalarımız vardı. zengindik. güzel bir işimiz vardı. Evimizi onbeştebir temizleyen bir kadın... Bunlardı insanlığın yegane isteyebilecekleri.Hep gerçeği hayal ettirdiler. Hep zaten olanı istedik. Kolaylığından mı, bunu istediğimizden mi, yoksa kaybolmuşluğumuzdan mı? hayal gücü durdu. Her şey, bir bir yanındakinin umduğuydu. Mimikler hep bir diziden alınmaydı, o dizi de zaten uyarlamaydı. Para kazanmak o kadar hayatiydi ki, herkes mutsuz oldu. E böylece çiçekler de soldu. Artık ne gerçeği duymak isteyenler vardı, ne de imkansızı hayal edenler. Herkesin muhabbeti aynıydı. markacılar ve markaya karşı olanlar... hepsi markadan konuştu, konuştu...

Tuesday, November 02, 2010

basitçi

baktım eli elimdeydi. koydum kafamı omzuna. sıcaktı. huzurdu. hava karanlıktı. yalındı.bulutsuzdu. huzurdu aradığım. bulduğum huzurdu. kafamda bir yere koydum resmini. baktım sağından, solundan. beğendim her halini. o beğendiğim hallerinden biriydi yine beni bu denli karıştıran. öyleyse dedim, daha çok beğendim dedim. e beni acıttı dedim. olan bana oldu dedim. gülümsedim, geçtim. neticesinde ben seçtim.

Monday, November 01, 2010

yatças kalkças yatças kalkças geççek

geçti.yattım kalktım yattım kalktım geçti. elleyince acıyo sadece şimdi.