Tuesday, June 27, 2006

GÜVERCİN DEN ALINTILAR

"Jonathan Noel bütün bu olup bitenlerden, insanlara güvenilmeyeceği, huzur içinde yaşayabilmenin ancak onları kendinden uzak tutmakla olabileceği sonucunu çıkardı."


"yiyecekleri artık torba içinde pencereden sarkıtmıyor, lavabonun altındaki minicik buzdolabına koyuyordu, böylece artık en sıcak yazlarda bile ne tereyağı eriyor, ne jambonu kuruyordu."


" oda, jonathan ın güvenli adasıydı bu güvensiz dünyada ve öylece kalmıştı, sıkı sıkı sarılabileceği tutamağı, sığınacağı köşe, sevgilisi olarak kalmıştı, evet sevgilisi.çünkü akşamları döndüğünde onu sevecenlikle sarmalıyordu bu sevgili, küçük odacığı ısıtıp koruyor, bedenini de ruhunu da besliyordu, ihtiyaç duyduğunda hep oracıktaydı,bırakıp gitmiyordu."


GÜVERCİN-PATRİCK SUSKIND

Saturday, June 24, 2006

kısa bir süreliğine bayyy

farkettim ki blog a yazmaya başladığımdan beri sadece blog a yazıyorum ve gerçekten istediklerimi yazamıyorum. ve böylece köreliyorum.yani blog güzel hoş da biraz ara verip yine defterime dönmek istiyorum ben.o zaman herşey daha rahat, daha açık konuşuluyor.ben de biraz yaz tatiline gireyim bari.beni özleyin anacıım baaay

Friday, June 23, 2006



işte buuu rayban in geldiği son noktaaa!!!


çok cikisim dimiii

MUTTEŞEM DÖRTLÜ

4 koca aydan sonra yine 4 kafadar bir araya geldik.bütün herşeyi unuttuk ve herşeyin bokunu çıkarana kadar muhabbet ettik salak salak şarkılar söyledik, kocaman kahkahalar attık...o kadar güzeldi ve o kadar iyi geldi ki, hiçbir şey bu kadar iyi gelemezdi.herkes birşeyler anlattı kendince.betül eskişehiri anlattı, oradaki hayatını, arkadaşlarını, eskişehire gitmiş kadar olduk=) biz buraları anlattık,neler oldu 4 ayda kısa bi özet geçtik.konuşacak konu o kadar çoktu ki herşey yarım kaldı.ama yine mutluyduk.ve hepimiz biliyoruz ki 4 saat susmakla da geçse beraberken yine o huzur bizmle olacak ve kimse bunu bozamayacak bizden başka...ece ayvalığa gideceği için erken kalkması gerekiyordu. resmen ayakları geri geri gidiyordu. sorumluluklarımız olmasa, bizi orada öylece bıraksalar eminim ki bir 12 saat daha falan kalkmazdık oturduğumuz yerden. 12 saat sonunda da off benim kıçım ağrıdı oturmaktan diye kalkardık herhalde hehehehhe!!!ece gittikten 1 saat sonra da biz kalktık.bornova'da salak salak oradan oraya dolaştık serseri mayın gibi.mağazalara girdik çıktık.yolda bum kah kah kah kah söyledik...kısacası çok mutlu ama kısa bir gündü.ama biliyorum ki hayatım boyunca olacak bu günler.seyrek de olsa olacak ve ben herşeyi unutup yine mutlu, huzurlu olacağım hep kafa kafaya verdiğimizde.mesela bugün ilk eceyle ben bahanedeydik.başladık muhabbete sonra 1 saat geçti baktık bizim siparişleri almamışlar daha. orda kirli abimiz var mehmet abi bahanede çalışıyo.abi bize bişi vermicen mi dedik. o da güldü öyle daldınız ki muhabbete bölmek istemedim dedi=))sonra çidoyla betül geç kaldı.çido geldi ilk, kaza yapmışlar!!! ama yine de gelmiş elleri titriyodu. onu da geyiğe vurduk geçti siniri.sonunda da betül geldi nihayet!!onlar da ev taşıyomuş ama bırakıp gelmiş canım benim.o da yorgundu kesin ama hiç belli etmedi.ece de evden kavga edip çıkmış.ama herşeyi arkada bıraktık ve günümüzü güzelleştirdik yine.bahanede sanki sırf biz vardık, başka kimseyi görmedi gözümüz.hatta bi ara oof diye durduk gülmekten yorulup, yan masadaki 2 kız kafalarını masaya koymuş bizi izliyordu=)))ona da koptuk güldük 2 saat...ben bööyle yazmaya devam ederim bana kalsa. ama farkediyorum ki uzattıkça yazı sıkıcılaşmaya başlıyor.keseyim en iyisi toplayıp.kısacası ben dünyanın en kafa, en muhteşem 3 kız dostuna sahibim ve onların hep yanımda olacak olmalarını bilmek ne kadar sıkıntılı olsam da içimi rahatlatıyor. bundan çok mutluyum ve onlara buradan çok teşekkür ediyorum.İYKİ VARSINIZ, SAĞOLUN.HAYATIMI GÜZELLEŞTİRİYORSUNUZ KALTAKLAR!!!!!

Tuesday, June 20, 2006

MARTI'DAN ALINTILAR

"uzun bir süre, geldiği dünyayı özlemedi Jonathan. çünkü o dünya, yaşama sevincine gözlerini kapayanların, kanatlarını yanlızca yiyecek bulmak için kullananların dünyasıydı."




"peki ama bundan sonra ne olacak? nereye gidiyoruz?cennet diye bir yer yok mu?

hayır Jonathan , öyle bir yer yoktur. cennet ne bir yerdir ne de bir zaman. cennet yetkinliğe ulaşmanın ta kendisidir."




"oysa düşüncelerinize vurulan zinciri koparın, o zaman bedeninizin de özgürlüğe kavuştuğunu göreceksiniz"




"martı maynard, sen sen olma özgürlüğüne sahipsin.bunu kimse elinden alamaz. yüce martının yasasıdır bu."




" fletcher, bir sabah yüksek hız çalışmasından sonra şöyle dedi Jonathan a: sürüde senin için diyorlar ki; eğer o, yüce martının oğlu değilse, zamanının bin yıl ilerisinde yaşayan bir martıdır.
Jonathan içini çekti:işte yanlış anlaşılmanın sonucu.sana ya tanrı derler, ya da şeytan...peki sen ne düşünüyorsun fletch, biz gerçekten zamanımızın ilerisinde miyiz?"




"zavallı fletch, gözlerinle gördüğüne inanma, gördüklerin yanlızca sınırlı olandır.sezginle bak. öğrendiklerinin bilincine varmaya çalış.böylece uçuşun yolunu da öğreneceksin..."

RİCHARD BACH-MARTI

Friday, June 16, 2006

ağlamayı seviyorum.sanki tüm kötülüğü akıtıyorum gözyaşlarımla ve yeniden güzel bakıyor gözlerim, yeniden parlıyorlar.yanaklarımdan yaşlar süzülüyor, ıslatıyor yanaklarımı ve ağzıma geliyor tuzlu tadı...rahatlıyorum yavaş yavaş, kendimi bırakıyorum ve ağlayarak uykuya dalıyorum pikenin altında.rüyalar görüyorum, oyunumun kahramanı olduğum rüyalar... genelde yanlız oluyorum geniş kocaman yemyeşil bir yerde.denize doğru koşuyorum, sürekli gülüyorum daha doğrusu yüzümde gülümseyen bir ifade...deniz kıyısına geliyorum oturuyorum kumlara, kumlar sıcak, insanın içini ısıtıyor.ellerimi kumlarda dolaştırıyorum, tırnaklarımın içine kumlar giriyor,rahatsız olmuyorum.ve bir yandan yanağımdan hala yaşlar dökülüyor.ama onlar aktıkça ben rahatlıyorum, denizin dalgası durulmaya başlıyor.ve kendimi hazır hissettiğimde ayağa kalkıyorum,uçsuz bucaksız denize bakıyorum ve yavaş yavaş denize doğru yürümeye başlıyorum.su ılık, rahat rahat ilerleyebiliyorum suyun içinde.ve tam belime geldiği an şöyle bi duruyorum;evet hazırım diyorum ve suya dalıyorum.dipte gidebildiğim kadar gidiyorum....ve sonra uyanıyorum=)taze ve herşeyi unutmuş bir biçimde.hala bu kadar çabuk ve kolay rahatlama yöntemlerim var ve umarım hayatım boyunca aşılmaz sıkıntılar olmaz, umarım birşeyler nasırlaşmaz ve benim dünyaya bu bakışımı silip daha karanlık bir pencere açmaz bana hayat.hayatımın çoğu alanında şanslıyım ama fırsatım olup da yaratamadığım şanslar var hayatımda. işte beni tek yoran, sıkan şey bu. ve kendim bunları kontrol etmeyi öğrenmeliyim. artık bazı şeyleri başarabilmeyi öğrenmeliyim. çünkü farkındayım ki "ya yapamazsam"ı aklımdan geçirmediğim sürece herşey yolunda gidiyor ve sözüme sadık kalıyorum, tabi işin içinde bir tek ben varsam. eğer başkaları varsa işte o zaman tavsiyem şu:çok üzücü ama inanmamak. çünkü herkes ben değil.artık bunu biliyorum.ve yapamayacakları şeylere de yapabilirim diyor insanlar.yapamayınca da napalım olmadı deyip geçebiliyorlar.bense buna tahammül edemiyorum.açığım, yapamayacağım bir şeyse hallederiz demem. hatta %95 değilse yapabilitem ona bile yaparız demem.reklam yapmıyorum kısacası bu yüzden belki de insanlar beni yüzeysel buluyor.olsun varsın be...anlaşılırım bir gün elbet...anladıklarım anlar beni,ben eminim%96=))

?????

bugün bütün sinirlerim laçka oldu.boktan bir gündü.cumaları sevmezdim eskiden.hatta lisede cumaları hep kavga ederdik.kara cuma derdik o yüzden.gerçekten de öyle.cumalar hayatım boyunca kara olmaya mahkum.herşey yolunda gidemez hiçbir zaman. eğer gidiyorsa bir dönüp bakacaksın arkana, arkanı kollayacaksın.çünkü herşey yolunda gidiyorsa kesin bir bokluk çıkacak demektir.hep kapıdadır.sen ne kadar olumlu düşünürsen düşün, ne kadar steril yaşarsan yaşa, o gelir ve seni bulur.sen işte o zaman aa hoşgeldin dersin ben de seni bekliyordum...şaşırmazsın hiç, çünkü alışmışsındır, hayat budur. ve sürekli boklukları beklemekle geçer. işte her kötü olaydan sonra bunu beynimizin çekmecelerine koyup kilitlemezsek yaşamaya devam edemeyiz. eğer o çekmecelerle dolaşmaya kalkışırsak sürekli, işte o zaman ayağımıza, ruhumuza pranga gibi takılır, yutkunamaz oluruz. o yüzden resetlemek iyidir belki de bazen.hatıralar iyidir, kötü dahi olsalar...deneyim kazandırır bi daha neyi yapıp yapmayacağını öğretir sana.neye burnunu sokman, neye sokmaman gerektiğini.neye haddin olup olmadığını.deneme yanılma yoluyla kazanılan bu deneyimler bir süre sonra kısıtlar seni ve kendince yaşamaya başlarsın. kendini kısıtlarsın.birşey yapacaksındır ama düşünürsün şöyle bir deneyimlerini ve dersin ki, daha önce bir işe yaramadı, şimdi neden yarasın??ve vazgeçersin yapmak istediğinden. belki yapsan çok farklı sonuçlar alabilirsin ama korkarsın başarısız olmaktan. neden??başarısız olmak insana birşey kaybettirmez. eğer deneyimlerimiz olmasaydı, "keşke" lerimiz de olmazdı.ama o zaman darmadağın olmuş bir kalbimiz, yorulmuş bir ruhumuz olurdu. yani tercih etmekte kararsızım; DENEYİMLER mi KEŞKELER mi????????

Saturday, June 03, 2006

kaptan smith bağırdı; "ÇIKARIN BENİ BU KAPTAAAAAAAN!!!"