Saturday, April 15, 2006

:(

9 eylül 2004
…böylece bir yaz daha geçer. Küçük kız yine geçen yaza yanar. Bir sürü macera hayali kurduğu yazın geçip gitmesine yanar. Yine durduramamıştır zamanı. Sonbaharda uçuşan yapraklar arasında bakakalır son hızla giden yazın arkasından. Sonbaharın arabasına biner ve gaza basmadan, yavaşça ilerler sonbahar. Çünkü izmirde karlı, huzurlu, beyaz kışlara izin yoktur. Küçük kız sonbaharın arabasını durdurur ve dışarı çıkar.soğuk, nemli bir hava vardır dışarıda, kızın üzerinde sonbahardan kalma ince bir hırka…
hızla giden bir taksiyi durdurur ve “garaja lütfen” der taksi şöförüne. Doya doya yaşayacağı bir kış istemektedir küçük kız. Biletini alır ve otobüse doğru ilerlemeye başlar. Çok sevinçli ama huzursuzdur. İçinde de kurtulmak istediği bir sorumluluk duygusu… “Ankara yolcusu kalmasın” der muavin. Ama küçük kız yine yenik düşmüştür. Kaldırıma oturur ve ağlamaya başlar. İzmir in yağmuruna karışır gözyaşları. Gözlerini kapar ve yağmurun dinmesini bekler. Bu sırada teninde yumuşak bir dokunuş hisseder. Gözlerini açtığında yağan karı görür. Çok sevinir, içini bir huzur kaplar. Evine dönmek üzere yürürken bebeğiyle beraber evsiz bir kadın görür, hava soğuktur. Küçük kızın yıllardır düşlediği kar yağmaktadır… ama neden hala mutlu değildir?

Wednesday, April 12, 2006

değiştiğimi söyleyenler haklı.değiştim ben. ve nedenini de buldum. Ben kendimi önemsemeyi öğrendim. Ve kendimi önemsemek için hiçkimseye ihtiyacım olmadığını...

dağınık...

27.02.2006Herşeyi düzene koymanın zamanı geldi geçiyor bile. Akşam odama girdim ordan başladım düzen işne. Topladım her şeyi; düzgünce katladım, kirlileri banyoya götürdüm. Malzemelerimi ayırdım, cd lerimi düzenledim… ama çekmecelerim yine aynı. Onlar hep öyle kalacak galiba; saklı dağınık ve kimsenin görmemesi gereken yerler olarak. Aynen içimdeki gibi. Dışarıdan düzenli, sağlıklı fakat içimde darma dağın, saklı ve kimsenin görmemesi gereken yerler öyle çok ki…anahtarları aldım, sakladım bir yere , fakat öyle çok zaman geçti ki anahtarları elime almayalı, artık yerlerini de unuttum. Çekmeceleri görmüyorum artık. Sadece arasıra kulpları takılıyor kalbime, canım acıyor biraz ama dış düzen o kadar iyi ki ben bile inanıyorum her şeyin yolunda gittiğine…anahtarları bulup artık açmam lazım o çekmeceleri. Bir yerden başlamam lazım çünkü kapalı kaldıkça çürüyor tahtalar, nemleniyor. Ve korkuyorum birgün kırılacaklar ve her şey benim isteğim dışında yerlere saçılacak. Hiçbir şeyi toparlayamadan öylece ortasında oturup kalacağım. İşte o zaman donup kalmak gerçekten korkutuyor beni. Acilen bir çilingir lazım bana

Monday, April 03, 2006

yanlızlık mutsuzluk değildir

boğuluyorum. Bir kasaba düşün, içinde sadece ben kalmışım ve bir sürü kişiliğim. Durmadan birbirleriyle çatışıyorlar. Sonunda biri kazanacak ve bu yalnızlar kasabasından çekip gidecek. Hayata devam edecek. Derken o kişi bulunuyor binlerce kişilik arasından ve mutluluk içinde, arkasına bakmadan çekip gidiyor .sokağa çıkıyor, soğuk havayı burnuna çekiyor,gözlerinin içi gülüyor…ve yaşamaya başlıyor. Bir çok insanla ve onların bir sürü kişiliğiyle karşılaşıyor. Sonunda bu kişilik de bölünmeye başlıyor çünkü böyle olmuyor, olamıyor. Kafasına göre birini bulamadı mı, içine dönüyor ve bir bakıyor ki hiç kimse yok.yanlızlar kasabasını özlediğini fark ediyor ve bölünmeye devam ediyor.her insan karşısında kişiliğin biri çekiliyor,öbürü öne geçiyor ve bu böyle sürüyor. Bir gün imha ekibi geliyor, bunu da yalnızlar kasabasına götürüyor. Orda tüm kişilikler ruh ikizini buluyor ve nehirde birleşiyor. Yine kimse nehire yaklaşamıyor çünkü o yalnızlar kasabasında ruh ikizleriyle yaşıyor.

Sunday, April 02, 2006

ALIŞMAK...

11.05.2005
küçük parlak taş denizin derinliklerine doğru ilerliyor. Dibe indikçe iniyor. Deniz o kadar derin ki, artık küçük parlak taşın parlaklığı görünmüyor bile. Belki yoruluyor, ondan sönüyor üstündeki yıldızlar…artık sadece küçük taş onun ismi, parlaklığı kalmıyor çünkü, gittikçe dibe batıyor. Bir şeyler söylüyor, denizin dibinden duyulmuyor. Sadece küçücük , önemsiz görünen sesler çıkıyor. İnsanlar dönüp bakıyor,hiçbir şey göremeyince çeviriyorlar kafalarını. İşte bu noktada küçük taş yoruluyor ve kabulleniyor artık küçük parlak taş değil de sadece küçük taş olduğunu. Halbuki eskiden ne çok inanırdı parlaklığına. Bunun için yaşadığını sanırdı. Ama insanlar-pardon taşlar- her şeye alışıyor. En kötüsü de bu değil mi zaten? Alışmak…